Geleceğin Kudreti Tarihin İlmi ile İnşa Olur


Geleceğin Kudreti Tarihin İlmi ile İnşaa Olur
Tarih; bir milletin hafızasıdır. Hafızasını kaybeden insanların nasıl geleceği olmazsa, tarihini bilmeyen milletlerin de geleceğinin olması da mümkün değildir. Çünki dünü bilmezsek, bugünü anlayamayız, yarına da ulaşmamız mümkün değildir. Bu bağlamda tarihimizi bilmenin önemini ileri ki satırlarımda daha iyi anlayacağınıza inanıyorum.
Makaleme devam ederken şu soruları sormak istiyorum…
Çanakkale savaşı, Kurtuluş savaşı nasıl kazanıldı? Zafere giden yolda millet olarak nerden güç aldık? Bize bu kudreti veren kim? İlk önce bu sorulara cevap verirsek “Tarihini Bilmeyenin Coğrafyasını Başkası Çizer” sözünü anlamış oluruz.
Çanakkale Savaşın da Kurtuluş Savaşın da gücümüzü kudretimizi önce Allah tan sonra aziz ve şerefli atalarımızın tarihinden aldık. Onların imanına inancına teslimiyetine dayanarak bu zaferlere ulaştık. Şanlı ecdadımız bu manevi değerleri bize miras bırakmıştır. Bizlerde bu mirasa sahip çıkarak vatanımızı düşmanlarımıza karşı müdafaa ettik. Apaçık belli ki bu güç tarihten geliyor. Bu güçte tarih sahnesinde defalarca tekrarlanmıştır.
Bir örnek vermek istersek Kanuni Sultan Süleymanın Fransa Kralına yazdığı mektup iyi bir örnek olur diye düşünüyorum. Tarihimize sahip çıkarak bütün dünyaya nasıl hükmetmişiz. İşte o mektup ;
Alman İmparatoru
Şarlken’le, 24 Şubat 1525’de yaptığı Pavye Savaşı’nda yenilerek esir düşen
Fransa Kralı Fransçois ve annesi Düşes Dangolen, büyükelçi Kont Jan de
Franjipan ile Kanuni’ye birer mektup gönderirler.
Kraliçenin mektubu şöyledir:
“Şimdiye kadar oğlumun kurtuluşunu
Şarlken’in insafına bırakmıştım. Fakat Şarlken oğluma hakaretler etmektedir.
Dünyaya geçen hükmünüz, cihanın bildiği azamet ve şanınızla oğlumun
kurtulmasını temin etmenizi zat-ı şahanenizden niyaz ediyorum.”
Bunun üzerine Kanuni Sultan Süleyman Kraliçe ve esir François’ya birer mektup
gönderir. Mektupta şunlar yazılmaktadır.
“Ben ki,
Akdeniz’in ve Karadeniz’in ve
Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Karaman’ın ve Rum’un ve Dulkadir Vilayeti’nin ve
Diyarbakır’ın ve Acem’in ve Şam’ın ve Halep’in ve Mısır’ın ve Mekke’nin ve
Medine’nin ve Kudüs’ün ve bütün Arap diyarının ve Yemen’in ve daha nice
memleketlerin ki, yüce atalarımızın iman ve inanç kuvvetleriyle fethettikleri ve benim dâhi
ateş saçan zafer kılıcımla feth eylediğim nice diyarın sultanı ve padişahı
Sultan Bayezıd Hân torunu, Sultan Selim Han oğlu, Sultan Süleyman Han’ım.
Sen ki,
Françe vilayetinin kralı
Françesko’sun.
Sultanların sığınma yeri olan kapıma, adamın Frankipan ile mektup gönderip,
memleketinizin düşman istilâsına uğradığını, hâlen hapiste olduğunuzu bildirip,
kurtulmanız hususunda bu taraftan yardım ve medet istemişsiniz. Her ne ki demiş
iseniz benim yüksek katıma arz olunup, teferruatıyla öğrendim.
Padişahların bozguna uğraması
ve hapsedilmesi acayip değildir. Gönlünüzü hoş tutup, hatırınızı incitmeyiniz.
Bizim ulu ecdadımız, daima düşmanı kovmak ve memleketler fethetmek için
seferden geri kalmamıştır. Biz dahi onların yolundan yürüyüp, her zaman
memleketler ve kuvvetli kaleler fetheyleyip gece, gündüz atımız eğerlenmiş ve
kılıcımız kuşanılmıştır. Allah hayırlar versin ve iradesi neyse o olsun. Bunun
dışındaki vaziyet ve haberleri adamınızdan sorup öğrenesiniz.’”
Mohaç Savaşı sonucunda dersini
alan ve Viyana kuşatması ile de iyice gözü korkutulan Alman İmparatoru Şarlken,
François’yı serbest bırakmak zorunda kalmıştır.
İşte mektupta da görüldüğü gibi İslam Halifesi Sultan Süleyman’ın aldığı bu güç ve kudreti ecdadından, tarihinden imanından ve Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed (s.a.v) in maneviyatından aldığını görmekteyiz. Bu mektupta tarihimizi bilmemizin önemi altın harflerle yazılmıştır.
Olaya birde diğer taraftan bakalım…
“Tarihini Bilmeyenin Coğrafyasını Başkası Çizer” sözünü biraz daha açalım.Tarihini bilmeyenler tarihini başka milletlerin istediği şekilde tarihlerini öğrenirler.Dolasıyla bir milletin tarihini bilmemesi başkalarının kontrolüne girmesi demektir. Tarihte de görüldüğü gibi çoğu Afrika ülkesi olmak üzere bir çok ülke Tarihini bilmediği ve Tarihine sahip çıkmadığı için emperyalist sömürgeci devletlere köle olmuşlardır. Emperyalist devletler ise bu yoksun devletleri hunharca ve vahşice savaşlarda ön saflarda kullanıp tarih sahnelerinden silinmelerine yol açmıştır. Mehmet Akif’inde şu dizeleri susmamış bu vahşi oyuna karşı.
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya’yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ…
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Üstadın dizelerinden de anlaşılacağı gibi sömürgeci devletler tarafından kullanılan bu devletler tarihini bilmediği için geçmişten gelen manevi kudretleri olmadığı için tarih sahnesinden silinmeye mahkum bırakılmış, kısacası emperyalist devletlerin avı olmuştur.
Bizimde amacımız tarihi hafızamızı canlı tutmak.Bizden sonra gelen neslimizi kültürel değerlerini besleyen kaynakla kökleriyle buluşturmak gerektir. Yoksa Yahya Kemal’in dediği gibi “insanda derin bir yaradır köksüzlük; Budur alemde hudutsuz ve hazin öksüzlük diyor.
Türk gençliğinin yapması gereken iş,tarih şuuruna varmak,bunun içinde çok okumak,araştırmak,çalışmak,Türk ve dünya tarihini öğrenmek, geçmişte yaptığımız hataları çok iyi bilip ders çıkarabilmek,günümüz dünyasının gerçeklerini de çok iyi görebilmektir.Geçmişe fazla takılmadan,ama asla unutmadan,geleceğimize yön vermek durumundayız.
” Tarihini bilmeyen uluslar yok olmaya mahkumdur.
Tarihini bilmeyen milletlerin coğrafyasını başkaları çizer.”
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
Saygılarımla
Türkmen EDE