İbrahim Turan: “Amaç Edirne’de de süreklilik yaratmak olmalı, empati kurarak işimizi yapmalıyız.”
İbrahim Turan: “Amaç Edirne’de de süreklilik yaratmak olmalı, empati kurarak işimizi yapmalıyız.”
- Kendinizi tanıtır mısınız?
İbrahim Turan: 1981 Edirne doğumluyum. Lise mezunuyum. Öğrencilik yıllarım boyunca devamlı ticaret yaparak hayatımı idare ettirdim. Daha sonra okul ve fabrika servis taşımacılığı yaptım. 4 yıl evvel eşim Hande Zeynep Turan ile birlikte Badem Çocuk Evi-Akademiyi kurduk. 2014 yılından beri eşimle beraber faaliyetlerimizi devam ettiriyoruz.
- Neden bir çocuk evi açtınız, bu fikir nasıl ortaya çıktı?
İbrahim Turan: Kızımızı kreşe gönderdiğimiz zaman bu sektörde ciddi sıkıntılar olduğunu gördük. Kreşlere yönelik bir önyargı var. Bu önyargıyı yok etmek için kreşimizi açmaya karar verdik. Çocuk evimiz açıldığından bu yana 0-6 arasındaki çocuklarımıza eğitim vermeye devam ediyoruz. 8-9 aylık iken kurumumuza gelen çocuklarımız şu anda 4 yaşındalar ve halen bizim öğrencimiz olarak devam ediyorlar. Yani çocuk evi ya da kreş dendiğinde akla sadece 4-6 arası çocuklar gelmekteydi. Biz bu önyargıyı kaldırdık. Amaçlarımızdan biri de biraz buydu. Her şey dâhil sistemini de oluşturduk, Badem çocuk evinde… Çocuk evimizi kurmadan önce yaptığımız piyasa araştırmasında kreş fiyatlarının 800-1100 TL arasında değiştiğini gördük. 5 yıl sonrasında bizim fiyatları incelerseniz şunu görürsünüz: Her şey dâhil, içinde servis de olacak şekilde 950 TL’Ye çocuklarımıza kreş hizmeti vermeye çalışıyoruz. İsmimizin neden Badem olduğundan da kısaca bahsedeyim. Az önce bahsetmiştim, kızımızın kreşe başlayacak yaşa gelmesiyle bizim hikâyemiz başladı. Kızımızın adı Bade, biz de bu yüzden çocuk evimizin ismini BADEM olarak belirledik.
Badem çocuk evinin olmazsa olmazlarından birisi, sağlıklı beslenme. Burada benim ailem de, çocuklarım da yemek yiyor. Aileme yedirmediğim, çocuklarımın önüne koymadığım yemeği, çocuk evimizdeki yavrularımızın önüne koymam. Etimizi özenerek alıyoruz, meyve sularımızı; şeftali, vişne, kayısı şekilde, komposto yapmak suretiyle kendimiz yapıyoruz. Zeytinyağını, Şarköy’den özel olarak yaptırıyoruz, asit oranı yüksek zeytinlerle değil, ağaçtaki zeytinlerle kendimiz yapıyoruz. Keza domates rendemizi kendimiz yapıyoruz. Ben bizzat her hafta sonu gelip, çocuklarımız için kemik ve ilik suyu kaynatıyorum, sonra bunları çorba ve yemeklerde kullanıyoruz. Bu arada her akşam kendi yoğurdumuzu kendimiz mayalıyoruz, haftanın iki günü öğrencilerimize kefir mayalıyoruz. Gıda olarak her şeyimiz doğal…
- Sektörel sıkıntılarınız var mı? Kreş sektöründe ne gibi sıkıntılar baş gösteriyor, şehrimizde?
İbrahim Turan: Elbette. Velilerin yüzde ellisi çok bilinçsiz. Bu konuda sıkıntılar yaşıyoruz. Ego baş gösterdiğinde, insanlar egolarıyla size geldiğinde büyük sıkıntılar yaşıyorsunuz. Ama işimizi severek yaptığımız için bunları da aşmaya çalışıyoruz. Bir prensibimiz var. Velilerin görüşlerini elbette dikkate alıyoruz ama öncelik öğretmenlerimizin. Velilerin görüş ve düşünceleri daha sonra geliyor. Öğretmenlerimizi mutsuz eden, zor durumda bırakan velilerle yollarımızı ayırıyoruz. Çünkü öğretmenlerimiz de bu kurumda mutlu bir biçimde çalışmak durumunda. Buradan velilerimize şunu da söylemek isterim: çocuklarınızla ilgilenen insanlar öncelikle bir öğretmen. Onlara bir öğretmen gözü ile bakmak gerekiyor, bakıcı abla olarak bakıp, bize böyle geldiğinizde, hem biz zor durumda kalıyoruz hem öğretmenler hem de veliler zor durumda kalıyor.
- Edirne’yi turizm açısından değerlendirir misiniz?
İbrahim Turan: Edirne bir turizm cenneti olmasına rağmen güzelliklerimizi ön plana çıkartmak noktasında başarılı değiliz. Güzelliklerimizi, değerlerimizi daha fazla ön plana çıkartmak durumundayız. Şunu da ifade etmek isterim, insanlara eziyet çektirerek, geziler düzenlerseniz bu iş keyif olmaktan çıkar, eziyete dönüşür. 7 yıl evvel servisçilik yaparken bir projem vardı. Projemiz şuydu: Edirne’de an itibariyle 200-250 arası S plaka öğrenci servisi bulunmakta. Edirne’ye gelen misafirlerimizi, S plaka araçlar ile bulundukları yerden alarak, Külliyesinden tutun da camilerine, oradan Karaağaç ve nehir boylarına kadar Edirne’yi tanıtmak, gezdirmek. Amacımız Edirne’nin güzelliklerini zamana yayarak, daha konforlu bir şekilde misafirlerimize tanıtmaktı. Bunu çeşitli kurumlarla görüştük. Gerçekleştiremedik ama belki ileride yaparız, neden olmasın… Şu an gelen turlara bakıyorum, otobüsten inen yolcunun, otobüse geri binme süresi arasında yarım saat var. Edirne’ye gelen turlar Edirne’yi doğru düzgün göremeden, insanlara tanıtamadan şehrimizden ayrılıyorlar. Bununla birlikte esnaflarımızın fiyat politikasını tekrar incelemesi ve aşağı çekmesi gerektiğine inanıyorum. Dikkat ettiyseniz, Bulgar ve Yunan turistler son aylarda eskisi kadar şehrimize alaka göstermiyorlar. Bunun sebebi de tamamen finansal. Sağda solda bazı yorumlar görüyorum, ‘Edirne’de dağıtılan afişler yüzünden Bulgar ve Yunan turistler şehrimize gelmiyorlar’ diye. İnanın hiç ilgisi yok. Gelen yine geliyor. Ama bu sayının aşağı düştüğü de bir gerçek. Bunun da nedeni tamamen ekonomik. Esnaflarımız, turistlere uyguladıkları fiyat politikasını maalesef ‘insani’ olarak belirlemiyor. Bu da yabancı misafirlerimizi kaçırıyor. Amaç Edirne’de de süreklilik yaratmak olmalı, empati kurarak işimizi yapmalıyız. Esnaflarımız bunu anlamalı ve ona göre hareket etmeli. Edirne esnafı bir fiyat politikası belirlemek zorunda.
- Edirne’ye yeteri kadar turist geliyor mu? Bu sayıyı arttırmak için neler yapılabilir?
İbrahim Turan: Edirne’ye yeteri kadar turist geliyor. Ancak gelen turistler nitelikli olarak şehrimizi gezip, tanımıyorlar. Otobüs turlarından örnek verelim. Kafileler geliyorlar, şehrin merkezine bırakılıyorlar, Edirne’nin üç dört yerini gezip, yemek yiyip, gidiyorlar. Edirne’nin bütün tarihi ve kültürel güzellikleri ile buluşmadıktan sonra bunun ne önemi var? Günübirlik gelenlere turist gözü ile bakmayalım. Aslında böyle bakarsak, yeteri kadar turist gelmiyor diyebiliriz. Çünkü nitelikli değil, günü birlik… Eskiden Edirne’ye nitelikli turist geliyordu. Uzak doğudan, çekik gözlü misafirlerimizi ağırlıyorduk, Edirne’de. Ve onlar geldiklerinde hakikaten geziyorlardı. Arda ile Meriç’in birleştiği yerde fotoğraflar çekiyor, Kaleiçi bölgesindeki tarihi evleri hayranlıkla inceliyor, şehrimizin tarihine vakıf olarak buradan ayrılıyorlardı. Karaağaç yolundaki taşın bile turizm açısından önemi vardı o zamanlar. Bugün her şey tüketime yönelik… Eski zamanlar hakikaten çok keyifliydi. İlkokul yıllarında, Londra Asfaltında, babamla birlikte manavcılık yapıyorduk. O zamanlar turistin ne demek olduğunu, çocuk da olsam anlamıştım. Havsa’ya kadar kuyruk olduğuna gözlerimle şahit olmuşumdur…
- Kaleiçi bölgesinden bahsettiniz. Kaleiçi’nin durumu ile ilgili neler söylemek istersiniz?
İbrahim Turan: Kaleiçi büyük problem. Ben Kaleiçi’nde büyüdüm. Ailem yıllarca orada oturdu. Eskiden o bölgede komşuluk vardı, mahalle kültürü yaşatılıyordu. Bugün maalesef, durum değişti. Dışarıdan gelen Suriyeliler, insanların yaşam alanını daralttı. Eskiden kızımı, Kaleiçi’ne, annemin yaşadığı eve gönderir, mahalle kültürünü tanımasını isterdim. Bugün orada güvenli bir şekilde gezmek bile mümkün değil, değil ki ailemizi gönderelim… Demem o ki güvenlik sorunu had safhada.
Sınır Ötesi Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.