SULTAN II. BAYEZİD KÜLLİYESİ SAĞLIK MÜZESİ
Edirne’de bulunan Trakya Üniversitesi Sultan II.Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi, son yıllarda ülkemizin en çok ilgi çeken müzelerinden biri durumuna gelmiştir. Almış olduğu uluslararası ödüllerle adını yurt içi ve yurt dışında duyuran bu müze, bir Osmanlı darüşşifasını günümüzde gerçek anlamda yaşatan tek müzedir. Bu özelliğiyle geçmişteki Selçuklu ve Osmanlı darüşşifalarının, tıp tarihimizdeki önemine ışık tutmaktadır.
Çok değil, bundan 25- 30 yıl öncesine kadar mahallenin koyun ağılı olma durumundan, bugün binlerce kişinin görmeye geldiği bir müzeye dönüşmesi, darüşşifaların günümüzde de büyük bir ilgi ve merakla karşılandığının bir göstergesidir.
Osmanlı’nın önemli külliyelerinden biri olan ve Sultan II.Bayezid tarafından 1488 yılında Edirne’de yaptırılan külliyenin içinde yer alan darüşşifa ve hemen bitişiğindeki tıp medresesi, tarihimizin önemli bir eğitim ve sağlık kurumu olması açısından, günümüzde bu misyonun temsilcisi olan Trakya Üniversitesi tarafından sahiplenilmiştir
Girişimler üzerine Vakıflar Genel Müdürlüğü 1984 yılında külliyenin cami hariç diğer bölümlerini Trakya Üniversitesi’ne tahsis ederek bu yapıların kaderini değiştirecek adımların atılmasına imkân sağlamıştır.
Ama bu önemli eserin kurtarılmasına ilişkin çalışmaların tarihi çok daha eskiye dayanmaktadır.
1970’li yıllarda dönemin Edirne Sağlık Müdürü Dr. Ratip Kazancıgil, tıp tarihimizin bu önemli yapılarını kurtarma girişimlerini başlatmış ve bu çabalar uzun yıllar devam etmiştir.
Trakya Üniversitesi gerekli restorasyonları tamamladıktan sonra bir süre darüşşifa ve medreseyi bazı bölümlerinin eğitim alanı olarak kullanmıştır. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nden alınan onayın ardından 23.04.1997 tarihinde külliyenin darüşşifa bölümünde kurulan T.Ü. Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi törenle hizmete açılmıştır.
Bu çalışmalara İstanbul Ruh Hastalarını Readaptasyon Derneği de büyük destek vermiş ve darüşşifanın yataklı tedavi bölümünü aslına uygun şekilde mankenlerle canlandırarak bu müzeye eşsiz bir katkı yapmıştır.
Müzenin açılışının 11. yılında, Uluslararası Rotary 2420. Bölge Guvernörlüğü’nün katkıları ile medrese bölümü ”Tıp Medresesi” adı ile 23.04.2008 tarihinde ziyarete açılarak, müze yeni bir bölüme daha kavuşturulmuştur. Tıp Medresesi Sağlık Müzesi’ni daha önemli bir noktaya taşımıştır. Bu çalışma ile 15.yüzyıldaki tıp medresesi ve ders ortamı mankenlerle canlandırılmış ve dönemin hekimlik eğitiminin bilinmeyen yönleri vurgulanmıştır. Bu bölümde ziyaretçiler, tıp eğitiminin tarihinde bir zaman yolculuğuna çıkarılmaktadır.
Sağlık Müzesi ismi ile kurulan ve dönemine has özelliklerle canlandırılmış olan bu müze, 1977 yılından beri verilen ve dünyanın en prestijli müzecilik ödüllerinden biri olarak kabul edilen Avrupa Konseyi Avrupa Müze Ödülü’nü 2004 yılında kazanarak, ülkemizde bu ödülü almış iki müzeden biri olma başarısını da elde etmiştir.
Osmanlı’da darüşşifa uygulamasının ayrıntılarını hikâyesi, tasarımı, kullanılışı ve işletmesi ile tüm dünyaya kanıtlamış olan Sağlık Müzesi, uluslararası alanda aldığı ödüllerle de bu başarısını sürdürmektedir.
Ülkemizde birçok Selçuklu ve Osmanlı darüşşifası bir şekilde günümüze ulaşmıştır; ancak, geçmişi, aslına uygun bir şekilde günümüze taşıyan bir müzeye dönüştürülerek tüm dünyaya sergileyen ve bununla uluslararası önemli ödüller kazanmayı başarabilen tek darüşşifa Edirne’deki Sultan II. Bayezid Darüşşifası’dır.
Bu noktada Trakya Üniversitesi Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi, çok önemli bir başarı örneği olarak hem kültür hem de tıp tarihinde yer almış bulunmaktadır.
TARİHÇESİ
Sultan II. Bayezid Külliyesi’nin temeli 1484 yılında bizzat Sultan II.Bayezid tarafından atılmış, dönemin ekonomik ve insan gücüyle 4 yıl gibi kısa sürede bitirilerek 1488 yılında hizmete açılmıştır.
Çok kubbeli grafiksel yapısı ile dikkat çeken bu binalar topluluğunun mimarı ise Hayrettin’dir.
Sultan II. Bayezid Külliyesi; döneminin en önemli, sağlık, sosyal, eğitim ve dini kurumlarından biridir. Külliye; hastane, tıp medresesi, cami, misafirhane, imaret, hamam ve köprü gibi çok sayıda birimden oluşur. Çok amaçlı düşünülen bu kompleks aynı zamanda dönemin sosyal devlet anlayışını yansıtır.
Külliyenin şifahanesinde hastalara bakılmış, medresesinde öğrenciler yetiştirilmiş, camisinde ibadet edilmiş, tabhanesinde misafirler ağırlanmış, aşhanesinde ise fakir fukara doyurulmuştur.
Darüşşifa, az personelle çok hizmet vermeyi amaçlayan merkezi bir hastane olması ve bu alandaki ihtiyaçlarının ayrıntılı bir şekilde düşünülerek planlanmış olması açısından dünyada ilktir, benzerleri batıda ancak 200 yıl sonra yapılmaya başlamıştır.
Bu hastanede, musikinin ve su sesinin huzur verici tınıları taş duvarlarda yankılanarak şifaya dönüşür. İbni Sina’dan Farabi’ye; Selçuklulardan Osmanlılara uzanan köklü bir müzik terapi anlayışı, fiziksel ve ruhsal hastalıkların tedavisinde başarı ile uygulanır.
Evliya Çelebi’nin “Orada öyle bir darüşşifa vardır ki; dil ile tarif edilmez, kalem ile yazılmaz” diyerek tanımladığı hastanesi, 400 yıl boyunca aralıksız olarak hastalara şifa dağıtır.
Edirne Darüşşifası, kuruluşunda çok yönlü bir hastanedir. İlk yıllardaki kadrosunda 1 hekimbaşı, 2 hekim, 2 cerrah, 2 göz hekimi ve 2 eczacı bulunur. Bu hastanede görev yapan Hekimbaşılarına vakıf bütçesinden günde 30, diğer hekimlere ise günde 15’er akçe ödenirdi. Toplam personel sayısı 21, hastanenin yatak sayısı ise 32’ydi.
Uzun yıllar dertlilere deva olan bu şifa yurdu, daha sonraki yıllarda, sadece akıl ve ruh hastalarının tedavi edildiği bir merkeze dönüşmüştür.
Bu hastanenin en büyük özelliği tedavide dönemin hekimlik bilgilerinin yanında musiki, su sesi ve güzel kokuların kullanılmış olmasıdır.
On kişiden oluşan hanende ve sazende topluluğu, haftanın üç günü müzik sahnesinde yerini alır, her hastalığa göre farklı makam çalıp söylerlerdi.
Örneğin, havale ve felç rahatsızlıklarında Rast, sinirli kişilere Irak, baş ağrısı için Rehavi, kalp hastalıkları için Zengule, zihni açıp zekâyı arttırmak için ise İsfahan makamı çalınırdı.
Külliyenin medresesi, döneminin en önemli tıp okullarından biriydi ve hastaneye hekim yetiştirirdi. Önem rütbesi açısından Osmanlının üst derecesi sayılan altmışlık medreseler arasında yer alırdı. Müderris adı verilen hocası ve yardımcısının yanında kütüphane görevlisi ve 18 öğrencisi vardı. Hocasına günde 60, öğrencilerine ise 2 akçe ödenirdi.
Bu bölümlerdeki uygulama günümüzün eğitim ve uygulama hastanelerini andırır. Tıp Medresesi’nde eğitim gören öğrenciler aynı zamanda darüşşifada usta çırak ilişkisi ile eğitimlerini tamamlarlardı.
Evliya Çelebi, medrese için; “Külliyenin içinde Medresetü’l Etıbba ve odalarında talebeler vardır ki, her biri daima Eflatun, Sokrat, Filbos, Aristotales, Galen, Pisagor gibi alimlerden söz eden olgun tabiplerdir, her biri bir fenne yönelip, hekimlik ilminde kıymetli kitaplara değer vererek, âdemoğullarının derdine deva bulmaya çalışırlar.” diye yazar.
Bu medresede okutulan ve birçoğu Sultan II.Bayezid tarafından bizzat bağışlanan tıp kitapları günümüze kadar ulaşmıştır. Dönemin hekimliğini anlatan 37 adet kitap şu an Selimiye El Yazması Eserler Kütüphanesi’nde koruma altındadır.
TEL: 0.284. 224 09 22
e-mai: kulliye@trakya.edu.tr
web: http://saglikmuzesi.trakya.edu.tr/
Açık Olduğu Gün ve Saatler: Her gün 09.00-17.30
Öğr. Gör. Hakan AKINCI
Müze Sorumlusu