Bu da benim Han’ım

  • Başta Türk kadınları olmak üzere tüm dünya kadınlarının “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” kutlu olsun.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü, Birleşmiş Milletler tarafından bu şekilde tanımlanmış olarak her yıl 8 Mart’ta kutlanan uluslararası bir gündür. İnsan hakları temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına ayrılmaktadır. Dünya Kadınlar Günü, kadın hakları hareketinde bir odak noktası kabul edilmiş.

Oysa eski Türk’ler kadına öyle çok değer verirlermiş ki, Hanım kelimesinin kökü eski Türkçede, han kelimesinden gelir. Cengiz Han halkına konuşma yaparken; “Ben sizin Hanınızım, bu da benim Han’ım diyerek eşini göstermiştir.” Hanım kelimesi günümüze kadar gelmiştir.

Eski Türk sosyal ve siyasi hayatında kadın müstesna bir mevkiye sahiptir. Zaman ve mekâna bağlı olarak bulundukları coğrafya da farklı kültürler ve inanmış oldukları dinlerinde etkisiyle kurmuş oldukları devletlerde kadının rolü bir takım değişikliklere uğramıştır. Her şeyden önce kadın bir eş’tir ve annedir. Toplumun en küçük parçası olan aile, kadın ve erkekten meydana gelmektedir. Türk toplumunda aile meşru bir zeminde oluşmaktadır ve aile önemli bir yere sahiptir. Tolumun mutluluğu, toplumu oluşturan en küçük yapı taşı ailenin mutluluğuna bağlıdır. Bu mutlulukta da annenin önemi büyüktür. Çocuk dünyaya getirme, onu yetiştirme ve ilk eğitimi verme görevi anneye aittir.

İslamiyet öncesi Türkler de kadının mevki ve rolüne dair Bilge Kağan kitabesinde: ‘Tanrı Türk milleti yok olmasın diye babam İl-teriş Kağan ile anam İl-bilge Hatunu yükseltti’ ibaresi kadının siyasi ve içtimai mevkiinin ne derece ileri olduğunu göstermeye kâfidir.

Saka Türklerinin ilk kadın hükümdarı ‘Tomris’ adında son derece cesur, akıllı ve güzel bir kadın idi. Yine Uygurlar da 7. asırda, henüz devletlerini kurmadan önce, kavmin reisi savaşlarla meşgul olduğu için, anası Uluğ Hatun, ihtilaflara ve davalara bakıyor; kanunlara tecavüz ve karşı gelenleri şiddetle, fakat adaletle cezalandırıyordu. Bu sayede Uygurlar arasında düzen kurulmuş oluyordu. Motun (Mete) döneminden itibaren Türk kadınını erkeğiyle birlikte eşit haklara sahip olduğunu görebiliriz. Ünlü tarihçi İbn Batuta: Ülkenin birinci hanımı konumundaki ‘hatun’ kurultaylarda, şölenlerde ve törenlerde hakanın sol yanı başında bulunur ve yönetim adına çıkarılan fermanlar ‘hakan ve hatun emrediyor ki…’ şeklindeki ibareyi kullandıklarını söylemektedir.

Orta Asya Türk devletlerinin hepsinde (İskitler, Hunlar, Uygurlar, Göktürkler) kadınlar önemli hak ve yetkilere sahipti. Örneğin İskitler’de her kadının erkekler gibi savaştı yetiştirilme geleneği vardı. Öyle ki savaşlarda dahi kadınlar erkekleriyle birlikte savaşıyorlardı. Türk kadını her türlü faaliyetti büyük bir vakar ve hassasiyetle yürütüyordu. Hatta siyasi yaşamda, Büyük Hun İmparatorluğu adına Çin ile yapılan ilk barış anlaşmasını Mete Han’ın hatunu imzalamıştır.

Tek evlilik Türk aile geleneğinin vazgeçilmezidir. Tarih boyunca Türklerde aile müessesi çok önemli görüldüğünden sağlam temeller üzerine oturtulmuştur. Evlilik anne ve babanın rızası olmadan gerçekleşmemekte ve onların fikrine göre hareket edilmektedir. Evlilikte evlenecek kıza erkek tarafı bugünkü mihrin karşılığı olan ‘Kalıng’ vermek mecburiyetindeydi. Babaya terbiye hakkı olarak ‘başlık’, anneye süt hakkı olarak ‘sütlük’ verilmekteydi.

Sosyal hayata aktif olarak katılan Türk kadını eşine bağlı ve iffetine sahip idi. İbn Fadlan, 10. asırda, Şaman-i Oğuzların tam bir hürriyet içerisinde yaşadığını, zina mevcut olmadığını, böyle bir olayın gerçekleşmesi halinde katil gibi öldürüldüğünü söyler. Yine İbn Fadlan’a göre Bulgarlar kadın-erkek bir arada nehirde, çıplak olarak yüzerler ve birbirinden kaçmazlar. Bununla beraber Bulgarlar nezdinde zina mevcut olamayıp bu en büyük cürmü teşkil etmektedir ve her iki kişide ölümle cezalandırılırdı.(2) Meşhur İran şairi Hakim Senai bir şiirinde Bulgarları ve Bulgar güzellerini metheder. Yine İranlı tarihçi olan Gerdizi’de ‘malumdur ki Türk kadınları çok iffetlidirler’ der. Bu övgüler boşuna değildir. Nitekim kadın adları arasında temiz ve faziletli manasına gelen ‘Hun, Arig, Kazan, Silu, Sabir’ gibi isimler bulunmaktaydı. İbni Batuta şehnamesinde Kırım’daki hatıralarından bahsederken şunları söylemektedir: ‘Burada tuhaf bir hale şahit oldum ki oda Türklerin kadınlarına gösterdiği hürmetti. Burada kadınların kıymeti ve derecesi neredeyse erkeklerden daha üstündür.’

Bu tarihi bilgiler, Hristiyan Avrupa’da kadın şeytan gözüyle bakılırken, İngiltere’de kadın murdar bir varlık sayılıp, İncil’e dahi el sürdürülmezken, Çin toplumunda kız çocuğuna isim dahi verilmezken, cahiliye Araplar kız çocuklarını diri diri gömerken; Türklerde kadının çok ileri bir hukuka, içtimai ve siyasi mevkiye sahip olduğu ve ne derece saygı, hürmet gösterildiğinin bir kanıtıdır.

Atatürk Türkiye’sinde Dünya Kadınlar Gününün çok önemli bir yeri olması gerekir. Dünyada demokrasinin beşiği olarak gösterilen İngiltere’den önce Türk Kadınına seçme ve seçilme hakkı veren Türkiye Cumhuriyeti bundan sonraki yıllarımızda da en az erkeklerin olduğu kadar cefakâr, çilekeş, bilgili, donanımlı, yetenekli, güzel ve onurlu Türk kadınlarının omuzlarında yükselecektir.

Cengiz Gültekin

Milliyetçi Çalışanlar Derneği

Edirne İl Başkanı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir