Yaşar Varol Badoğlu: “Ekmek israfının önüne geçmeliyiz “
Yaşar Varol Badoğlu: “Ekmek israfının önüne geçmeliyiz “
- Kendinizi tanıtır mısınız?
- Yaşar Varol Badoğlu: 1979 Rize doğumluyum; 2 yaşında iken, 1981 yılında fırıncılık yapan babamlar ile birlikte Süloğlu’na gelmemizle Edirne hikâyem başladı. Süloğlu’ndan sonra, Edirne’de de bir fırın açtık. İlk ve Orta Okulu Trakya Birlik İlk Okulu’nda okudum. 2003 yılında da kendi iş yerimizi açtık. Fırıncılık sektöründe faaliyet gösterdikten sonra bölgedeki fırın ve pasta hanelerin mal tedarikini yapmaya başladık. Edirne ili ve ilçeleri başta olmak üzere; Kırklareli, Lüleburgaz, Babaeski gibi yerlerin de bir fırın için unundan, katkı maddesinden tutunda fırın bezine hatta temizlik fırçasına kadar aklınıza ne geliyorsa tedarikini gerçekleştiriyoruz. 2003 yılından beri bu işi gerçekleştiriyor, 200’e yakın ürünü müşterilerimize tedarik ediyoruz. Edirne Ticaret Sanayi Odası’nda çalışma alanımla ilgili Meslek Komitesi Başkanıyım.
- Edirne’de fırın sektöründe gördüğünüz sıkıntılar nelerdir?
- Yaşar Varol Badoğlu: En başta maliyetlerin yüksekliğinden bahsetmek gerekiyor. Fırıncılık zor meslektir. Dur durak yoktur; tatiliniz olmaz, hiçbir şekilde sosyal hayata karışamazsınız. Günümüzde ekmeğin dışında zam yapılmayan tek bir ürün gösteremezsiniz. Bir tek ekmeğe zam yapılmadı. Mayaya zam geliyor, una zam geliyor, elektriğe zam geliyor, doğalgaza zam geliyor; velhasıl her şeye zam geliyor ama sen ekmeğe zam yapamıyorsun. Bu durumda şunu söylemek gerek: Fırıncılar vatanlarını dibine kadar seviyorlar. O kadar aydır, ekmeğe zam yapmadan insanımızı taşıyorlar. Bunun dışında fırıncıların en büyük sorunu eleman bulamamak. Yetişmiş eleman yok, fırıncılık işini öğrenmek isteyen de yok! Adamın işe ihtiyacı var. Gel fırında çalış diyorsun, çalışma saatlerini beğenmiyor, gece çalışmak istemiyor. Bunların yanında israf konusunu da dile getirmek gerekiyor. Ülkemizde uygulanan zam politikası, bunun ekmeğe yansıtılmaması ve fırıncıların çektiği sıkıntı, israf ile birlikte katlanarak hepimiz için sıkıntı yaratıyor. İnsanlar bilhassa memleketin geçtiği bu kritik dönemde aldıkları ekmekleri israf etmemeli. Bu konu ile ilgili bir projem var. Yeri gelmişken sizlerle paylaşmak istiyorum: İlkokul çağındaki çocuklardan başlayarak, çocuklarımızın fırınlara götürülmesi üzerine, kafamda geliştirdiğim bir proje. Edirne Ticaret ve Sanayi Odası Başkanımız ile kafamdaki projeyi paylaşacağım ve birlikte netleştireceğiz, inşallah. Artık neredeyse her mahallede bir fırın var. Çocuklarımız, ilkokul çağından başlayarak ekmeğin üretilirken hangi aşamalardan geçtiğini, fırıncıların ne zorluklar ile ekmek ürettiğini öğrensinler ve anlasınlar istiyorum. Bu da en iyi fırınları gezerek olur. Çocuklarımız bu proje ile ekmeği nasıl saklayacaklarını öğrenecekler, fazla ekmek almamayı, aldıkları ekmekleri de israf etmemeyi öğrenecekler. Halk bilinçlenmeli, tüketeceği kadar ekmek almalı. Ekmek israfının büyük bir kısmının da büyük marketlerden kaynaklandığını söylemek istiyorum. Büyük marketler, fırıncılar ile sözleşme imzaladıktan sonra, günlük sattıkları ekmek âdetinden en az 50 adet fazla ekmek talep ediyorlar. Artmadan yetmez mantığı ile hareket ediyorlar ama her gün satmadıkları en az 50 adet etmek, israf olarak herkese zarar veriyor. Fırıncılar birliğinin, büyük marketlerle konuşarak bu hususta bir çalışma yapması gerektiğini de düşünüyorum. Ekmek dediğin yemeğin olmazsa olmazıdır, ekmek olmazsa sofraya oturulmaz, o kadar hayatidir yani Türk toplumu için. Bu kadar hayati bir gıda maddesinin okulu olmaması sizce de mantıksız değil mi? Berberin, tornacının okulu var neden fırıncılık okulu yok? Neden meslek yüksekokulları bu konuda bir bölüm açıp, çocuklarımıza fırıncılık öğretmiyor? Fırıncılık sektörü ile ilgili okullar açmak zorundayız ve buralarda okuyan çocuklar fırınlarda staj yaparak, dört dörtlük fırıncılar olarak yetişmeliler.
- 2 yaşından beri Edirne’de yaşayan; bu şehirde çalışan bir birey olarak Edirne’yi bir turizm kenti olarak nasıl değerlendirirsiniz?
- Yaşar Varol Badoğlu: Turizm açısından son derece yetersiz durumdayız. Bu şehrin nimetlerinden faydalanamıyoruz. Bu noktada iş belediyeye ve Turizm İl Müdürlüğüne düşüyor. Türkiye’nin her yerinden buraya turlar geliyor ama bu turları misafir şehirlerin belediyeleri düzenliyor. Bizim de tur programları düzenlememiz gerekiyor. Söz gelimi, daha uzak yerlerle temasa geçerek; Elazığ, Kastamonu gibi belediyelerle görüşüp, Edirne’ye tur düzenlemeleri noktasında çalışmalar yapılabilir. Edirne’ye daha fazla turist çekmek zorundayız. Daha fazla turist gelmesi demek, bizim de daha çok satmamız demek, fırıncının da daha çok satması demek, lokantanın da çok satması demek… Bu bir sarmal halinde devam eder ve bütün Edirne kazanır. Bu yüzden büyük turlar düzenleyerek turizmi geliştirmek zorundayız. Bunun yanında tanıtımlar da arttırılmalı. Sınır kapıları, şehrin girişleri başta olmak üzere daha fazla stant kurmak, haritalar, broşürler, şehri tanıtan kitapçıklar dağıtmak; insanlarla buluşturmak zorundayız. Edirne’yi pas geçerek İstanbul’a giden insanları, dikkat çekerek Edirne’ye yönlendirmek, burada konaklamalarını sağlamak zorundayız.
- Ekmek israfının nasıl önüne geçeriz?
Yaşar Varol Badoğlu: · Ekmeği kesinlikle açıkta bırakmamalıyız.
- İhtiyaçtan fazla ekmek almamalıyız.
- Ekmeği soğuduktan sonra poşette saklamalıyız.
- Soğuk ekmek kesinlikle bayat ekmek demek değildir. Bir gün sonra bile ısıtıldığında tekrar yumuşak ve lezzetli bir hal aldığı için kolaylıkla yenebilir.
- Uzun süreli saklayacaksak derin dondurucuda saklamalıyız.
- Ekmeği dilimleyerek tüketmeliyiz.
- Kuruyan ekmekleri israf etmemeli; galeta unu veya kurutulmuş ekmek içi şeklinde çeşitli yemek, pasta ve tatlı yapımında kullanmalıyız.
Sınır Ötesi Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.