Yakup Özer: “Edirne’mizin her yeri tarih, her yeri kültür, her yeri müze”
Yakup Özer: “Edirne’mizin her yeri tarih, her yeri kültür, her yeri müze”
Sizi Tanıyabilir miyiz?
Yakup Özer: 1982 doğumluyum, 14 yaşında idim. Ağrı da ortaokulu bitirdikten sonra, ilk kez Edirne’ye geldim. 2008 yılına kadar gurbet hayatı yaşayarak sürekli Edirne’ye git gel yaptım. 2009 yılında Edirne’den ev alarak ailem ile birlikte yerleştik, 3 tane çocuğum var. İnşaat sektöründe çalışıyorum. 2013 yılında Özer Yapı Dekorasyon isimli kendi iş yerimi açtım. Hala burada çalışmalarımı sürdürüyorum.
- Edirne’yi Biraz Sizden Dinleyebilir miyiz? Şehri Nasıl Değerlendiriyorsunuz?
Yakup Özer: Edirne’ye çok alıştım, genel olarak çok sevdiğimi söyleyebilirim. 1996 – 2021 yılları arasında farklı şehirlerde iş yaptım, farklı kültürlerin yaşamsal hayatlarında yer aldım. İzmir, Balıkesir gibi farklı illerde çalıştım ama hiçbir yeri Edirne kadar benimseyemedim. Edirne’nin sakinliği, sessizliği ve vatandaşların güvenliği açısından kaliteli bir il olduğunu söylemek isterim.
- Edirne’yi İnşaat Sektörü ve Ticari Açısından Bir Değerlendirme Yapar mısınız?
Yakup Özer: Edirne’de inşaat piyasası biraz sıkıntılı. Sınır ili olduğundan dolayı inşaat malzemesi konusunda sıkıntılar yaşıyoruz. Bizim inşaatlarımızda kullandığımız malzemeler İstanbul’da yarı fiyatına. Diğer taraftan Edirne’nin sınır ili olmanın avantajları da var. Yunanistan – Bulgaristan vatandaşları veya çifte vatandaşlığı bulunan bireylerin Edirne’de yatırım yaptığını görüyoruz. Özellikle Bulgaristan ve Yunanistan vatandaşlarının yoğun şekilde ihtiyaçlarını Edirne’den karşıladığı için piyasada sıcak para sirkülasyonu oluyor. Ama Edirne esnafından bazı kişilerin özellikle Bulgaristan ve Yunanistan vatandaşlarına verdikleri mal veya hizmet karşılığı fahiş fiyat istemeleri onları Lüleburgaz, Çorlu veya İstanbul gibi yerlere alış veriş için gitmeye mecbur bıraktı. Bundan sonra ki süreçte kriz yaşanacağı kanısındayım.
Esnaf arkadaşlarımızla yaptığımız sohbetlerde, 2018 krizinden Edirne’nin hiç etkilenmediğini söylüyor. Zaten bunu bizde görüyoruz. Çünkü esnaf kazandığı para ile bizden ev alıyordu. 2018’den bu yana Edirne esnafları ciddi manada sıkıntı yaşanmaya başladı. Yurt dışından Edirne’ye alış veriş için gelen bireylerin birçoğu ilimizde ki fiyatların yüksekliğinden şikâyetçi oldukları için başka illeri tercih etmeye başladılar.
Edirne’nin farklı bir sorun ise otopark ücretleri. Yurtdışından Edirne’ye gelen alış veriş için gelen biriyle sohbet ederken; “alışverişte yaptığım 2-3 bin TL’lik masraf gözüme batmıyor fakat otopark için vermiş olduğum ücret bana batıyor” demişti. Belediye’nin otopark ücretlerine bir çözüm bulması gerekiyor.
- Sizce Yapılaşma Olarak Edirne’de Nasıl Bir Yol İzleniyor?
Yakup Özer: Edirne’deki yapılaşma bana göre çarpık. Görüntü olarak çirkin yapılar çok fazla. Bunun sebebi geçmişe dayalı. Eski Belediye Başkanı ve aynı zamanda mimar olan Hamdi Sedefçi zamanında yapılan değişik ve çarpık yapılar Edirne’nin imarında ciddi sıkıntılar yaşatıyor. 17 – 18 katlı binaların sınır bölgesi olan bir ilde ne işi var?
- Başkanlığını Yaptığınız Edirne Doğu Anadolu Yardımlaşma Derneği’ni Kurma Fikri Nasıl Oluştu?
Yakup Özer: Evet, Edirne Doğu Anadolu Yardımlaşma Derneği Başkanıyım. Gerek Edirne’de yaşayan bireyler olarak, gerek kendi hemşerilerimiz arasında maddi sıkıntı çekenler var. Diğer taraftan, biz Doğu Anadolu kökenli vatandaşların taziyelerinde geniş kapalı alan ve misafirlerimiz ağırlanma ihtiyaçları vardır. Bizim taziyelerimiz 3-4 gün sürer. Bu da maliyetli bir merasimdir. Geçtiğimiz yıllarda yaşadığımız Yıldırım Mahallesinde yapılan bir taziyemizi hiç unutmuyorum. O gün hava Yağmurluydu ve biz misafirlerimizin ağırlamak için çadır kurmak zorunda kaldık. Dışarıda ciddi manada kalabalık misafirlerimiz vardı ve kültür olarak bir çadır altında o kalabalığı sığdırmak hiç hoş değil. O bende bu fikir oluştu.
Doğu’dan, Güneydoğu’dan gelen veya Edirne’de yaşayan misafirlerimizi cemiyetlerimizde ağırlamak için, aynı zamanda ihtiyaç sahibi olan hemşerilerimize ulaşabilmek adına derneğimizi kurduk.
Derneğimiz adına kullandığımız bina kira. Ayda 2-3 bin lira arası kira ödüyoruz. Kamu kurumlarınca derneğimize bina tahsis edilirse kiraya ödediğimiz bedel yerine birkaç öğrenciye burs verebilmek. Biz dernek olarak 2 öğrenciye burs veriyorduk, kira ödemesinden kurtulursak bu sayıyı arttırabileceğiz. Biz daha önce konu ile ilgili gerek Edirne Valimiz ile gerek Belediye Başkanımızla olumlu görüşmeler yaptık, destek olacaklarını belirttiler.
- Doğu’dan Trakya’ya Yeni Geldiğiniz Zamanlar, Edirne Halkı Sizi kabullendi mi? Tepki ile karşılaştınız mı?
Yakup Özer: Dışlandığım çok zamanlar oldu. Beni en çok beni rahatsız eden şeylerden bir tanesi, polis kontrolünde bana kimliğimi sorulmuştular. Daha sonrasında “senin burada ne işin var? Ağrı’da olman gerekmiyor mu?” demişlerdi. “Benim kimliğimde Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı yazıyor. Burası da Türkiye sınırları içerisinde. Ağrı veya Edirne fark etmez. Neden bunu sorguluyorsun.” cevabını vermiştim.
Halk arasında Kürtçe konuştuğum zaman dışlandığım oldu. Bir gün toplu ulaşım da telefon ile annemle Kürtçe konuşuyordum. Arkadan biri ‘ kapat o telefonu, Kürtçe konuşma’ dedi. Siyasi açıdan ayrımcılık yapanlarda oldu. Türkiye’de çözüm süreci yaşanırken komşularımdan bana selam verenlerin sayısı arttı. Çözüm süreci bitti komşularım selam sabahı kestiler. Halk arasında cahilce bir tepki var ama genelleme yapacak olursam halklar arasında hiçbir farklılık yok. Bizde bir söz vardır. ‘ Çeşmenin başı bulanırsa, suyu bulanık akar’. Ben devlet yönetimini bir aile yönetimine benzetirim. Sen, iki çocuk arasında ayrımcılık yaparsan, çocuğun birini dışlar isen, o çocuk sana düşman olur. Ben bu tarz dışlamaları siyasette gördüğümde direk halkında fikrinin değiştiğini görüyorum. Siyasetin, yönetimin yönelimi nasıl olursa halkında yönelimi o yönde gider. Bizim konumuz siyaset değil. Siyaset çalışma alanımıza girmiyor. Genel olarak değerlendirecek olursam, eğer ikinci sınıf insan muamelesi görmediğimiz sürece mutlu ve huzurlu yaşamaya devam ederiz. Şuanda mutluyuz, huzurluyuz. Ülkenin gidişatından kaygılım, gelecek nesillerimiz için kaygılarımız var. Çocuklarımın geleceğini parlak görmüyorum. Allah sonumuzu hayır etsin. Ben Türkiye’yi seviyorum. Edirne’yi çok seviyorum.
Edirne’de Edirne’nin yerlisi 1 kişi var, o da Kıyık’ta ki Sveti George Bulgar Kilisesi Rahibi Aleksandır Çıkırık’tır. Edirne’de yaşayan herkes göçmendir ve toplu halde Edirne’ye göç etmemişlerdir. Tek tek aileler halinde göç ile gelmiştir. Türkiye de Trakya’nın dışında bütün bölgelerde halk oyunları el eledir. Trakya’da karşı karşıyadır. Dolayısı ile Trakya’da birlikte hareket etme kültürü yoktur. Bunu folklor kültüründen kolayca anlayabiliyoruz. Edirne sanayi şehri değil, Edirne’ye sadece tekstil fabrikası gelmeli Edirne turizm kenti.
Edirne’de onarılmayı bekleyen koruma altındaki binalar, zamanın acı kuvvetine mağlup oluyor. Osmanlı İmparatorluğu’na 92 sene baş şehirlik yapan, her gün binlerce turistin ziyaret ettiği Edirne’de, birçok tarihi eser bulunuyor. Osmanlı’dan izler taşıyan şehirde, sivil mimarlık örneği 535 yapı bulunurken, ibadethane, idari binalar, askeriyeler, mezarlıklar, abideler ve kalıntılar olmak üzere toplam bin 355 adet tarihi eser mevcut… Tarihi eser zenginliği bakımından dünyada Floransa’dan sonra 2. sırada yer alan Edirne’mizin, başta Kaleiçi ve Karanfiloğlu semtleri, Eski İstanbul Caddesi olmak üzere birçok mahallesinde bulunan özel mülkiyete ait binalar, koruma altına alındıktan sonra, kendi haline terk edilirken, bazıları da henüz onarımına başlanmadan ağır ağır çöküyor. Bugün Edirne turizmini başta Bulgarlar, sonra Yunanlar ihya ediyor. Yabancı turistin Edirne ekonomisine çok büyük katkısı var. Şunu söylemeye çalışıyorum turizm dendiğinde alışveriş ve inanç turizmi akla gelmemeli. Örneğin, Kaleiçi’ndeki evlerin durumunu düşünelim. Turizme kazandırılırsa Edirne için muhteşem olur. Avrupa’da hemen hemen her şehrin bir eski şehri vardır. Turistler özellikle onu görmeye gelirler.
Kaleiçi Edirne’mizin ‘eski şehridir, göz bebeğidir. Edirne Valiliğinin hazırlayıp uygulamaya koyduğu “3 nehir, 1 şehir” projesi ile Edirne Belediye Başkanlığımızın ve Trakya Üniversitesinin de desteği alınarak ilimizin benliğe kavuşacağına inanıyorum.
Üç Şerifeli Cami’nin arka tarafında kalan Karanfiloğlu semtinde de durum aynı. Şehrimizin görsel açıdan kötü durumda olduğu ortada. Estetik bir kaygı gidilmiyor şehir yapılanmasında. Sadece bina yapılıyor, sosyal aktivite yapacağınız alanlar oluşturulmuyor. Turizm konusunda öncelikle tanıtım şart. Bunun için de öncelikle kendi insanımıza Edirne’yi layığı ile tanıtmak zorundayız. Karanfiloğlu Mahallesin tarihteki ismi Gülbahar Mahallesidir… Şu an Edirne’de karşılaştığımız yüzlerce kişiye mahallenin isminin neden gülbahar olduğunu sorsak bize kaç kişi cevap verebilir? Nereden geliyor Gülbahar adı? Fatih Sultan Mehmet’in annesinin adı Gülbahar Hatun. Zamanında Gülbahar hatun tarafından ihya edilen bu mahalle, Fatih’in annesinin ismini almış. Kıyığa çıkarken olan rampaya tophane bayırı diyoruz ama İstanbul’u fetheden, İstanbul’u alan topların büyük kısmının orada döküldüğü konusunda çok kişi fikir sahibi değil. Biraz daha ileriye gidelim, Menzilahır mahallesinin nereden geldiği hususunda, çok fazla bilgi yok ama tophanede üretilen topların deneme atışlarının burada yapıldığını, menzilin son noktası Menzilahır Mahallesi buranın eski zamanlarda bir eğitim yeri olduğunu kaç kişi biliyor. Demem o ki bu işin başı tanıtım. Ama önce siz tanıyacaksınız. Dünya’da pek az şehre nasip olacak tarihi ve kültürel güzelliklerle dolu bir şehirde yaşıyoruz. Burası Floransa’dan sonra kilometre kare başına en çok eser düşen şehir. Fatih Sultan Mehmet’in doğduğu ilde yaşıyoruz ama bunun idrakinde değiliz. Sarayiçi şu anhak ettiği yerde değil, Kırkpınar güreşlerimiz bir panayırdan daha sıkıntılı hale geldi. Fatih’in doğduğu sarayın hemen başındaki Yeni İmaret Mahallesini düşünelim. Yeni İmaret Mahallesi aslında hem Tunca nehrinin geçtiği bir yer hemde Edirne sarayının ve Edirne saray çalışanlarının bulunduğu bir yer. Oraya baktığımızda Osmanlı Saray Mezarlığı var ama maalesef ki neredeyse yok edilmiş. İçine bakıldığında Maksut Baba gibi, Aşçı Yahya Baba gibi Osmanlı alimlerinin bulunduğu bir saray mezarlığından bahsediyoruz. Hemen yanına baksak,16.yüzyılda yapılmış şifa hanemiz, Beyazıt Külliyemiz, bugünkü haliyle sağlık müzemiz var. Avrupa’da akıl hastaları içinde cin var, şeytan var diye türlü eziyetlere maruz kalırken, şifa hanemizde musiki ile su sesi ile psikolojik rahatsızlıkların tedavi edildiğini biliyoruz. Edirne bu yönü ile 1500’lü yıllardan itibaren bir sağlık merkezi aynı zamanda. Burada zamanın en büyük tıp adamları yetiştirilmiş. Ancak şu anki haline bakıyoruz, orada araç park edecek yer bile yok. Biraz daha yukarıya çıkacak olursak Edirne sarayının üst noktasında Kapalı cezaevi olarak kullanılan yer, hemen padişahın sarayının bitişiğinde olan yerden bahsediyorum. Sarayı ve padişahı koruyan ordunun kışlası burası. Asakir-i Mansure-i Muhammediye ordusunun kışlası eskiden burada bulunurmuş. Eskiden kışla olarak kullanılan bu yer, maalesef dökülmek üzere. Buradaki cezaevi yeni yerine taşındıktan sonra bir şekilde turizme kazandırılmalı. Orada 30 dönümlük bir arazi var. İçine ne isterseniz yaparsınız. 1000 yataklı bir otel konumuna dönüştürülebilir. İstihdam konusunda katkı sağlayacağı gibi Edirne’mizin konaklama sorununa da çok ciddi bir çözüm olur. Bunun dışında, Kırkpınar dönemi dışında, yaz dönemi dışında kongre turizmi açısından da kullanılabilir. Yapılacak tüm kongrelerimiz yer olmadığı için ya Antalya’da ya da Afyon gibi illerde yapılıyor. Biz bunu burada, Edirne’de yapmak zorundayız ki insanlar Edirne’yi tanısın, buraya gelsin. Bir başka konu da zamanın bin yataklı askeri hastanesi, zamanında Balkan Savaşlarında, Çanakkale Savaşlarında yaralananların tedavi edildiği, Doktor Rıfat Osman Bey’in başhekim olduğu bin yataklı askeri hastanemiz var. Muazzam mükemmel bir bina ve 19.yüzyılın en büyük hastanesi. Yani o dönemde de Edirne, Balkanların sağlık merkezi. Aynı zamanda Karaağaç bölgesinde de büyük bir askeri hastanemiz var. 1000 yataklı askeri hastanenin taşları birer birer sökülüyor, maalesef bir tarih yok oluyor. Bunları kurtarmamız gerekiyor. 1000 yataklı askeri hastanemizin yanında da Çanakkale ve Balkan Savaşlarından gelip tedavi edilen, tedavi esnasında şehit olup, defnedilen, Türkiye’nin ikinci büyük şehitliği mevcut. Hemen biraz altında maalesef kara yollarının bir dönem tuz deposu olarak kullandığı, bir dönem bazı insanların hayvan baktığı, maalesef bir dönem yağmalanan balon binamız, zeplin binamız var. Balkan Savaşlarında, Almanlarla beraber inşa edilmiş. Düşmanın ilerleyişini görmek için balo uçurma faaliyeti yapılmış ancak zamanında helyum gazı yeterli olmadığı için bir defa uçurulmuş bir daha da kullanılması mümkün olmamış. Ama öyle mükemmel, öyle tarihi bir bina şu an kaderine terk edilmiş durumda. Edirne’mizin her yeri tarih, her yeri kültür.
Pandemi sıkıntısının hafiflemesinden sonra Edirne’ye gelen turist sayısı milyonlarla ifade ediliyor. Bunları nicelik olarak değil, nitelik olarak değerlendirelim. Transit geçiş yapanlar da bu hesaba dâhil nitelikli turist istiyoruz. O yüzden çalışmalarımız bu noktada yoğunlaşacak. Sadece ciğerci ile badem ezmesi ile turizm yapılmaz. Bizler Edirne’ye gelen turistlerin ciğerciye, badem ezmecisine uğrayarak buradan ayrılmasını istemiyoruz, burada konaklamasını da istiyorum.
Edirne Kaleiçi bölgesinin de eskisi gibi ihtişamlı olmasını istiyorum, o bölge hak ettiği değeri görmeli ve tarihi evlerin yenilenmesi ile daha fazla turist çekmeli. Edirne’de turizm dendiğinde akla gelen yerlerden birisi olmalı. Edirne’nin her yeri tarih, Edirne’nin her yeri müze… Kaleiçi’ndeki evlerimizin yıkılmasına inşallah izin verilmeyecek, onları ayağa kaldırılacak.
- Edirne İçin Sorun – Çözüm Noktaları Neler Olabilir?
Yakup Özer: Edirne’nin en büyük sorunlarından biri alt yapı. Ciddi manada kontrolsüz ve düzensiz çalışmalar gerçekleşmekte. Alt yapı haricinde üst yapıda da problemler var. Belediyemiz çalışıyor fakat çok geniş çaplı çalışmalar olduğundan dolayı yetişmekte zorluk çekiliyor. Bana göre olması gereken mahalle mahalle, alt yapı bitince üst yapıyı tamamlamak. Aynı anda farklı yerler açılınca kapatmakta da zorluk çekiliyor. İnşaatçı gözü ile değerlendirecek olursam alt yapı çalışanları sağlıklı bir yapı gerçekleştiremediler. Yapılması gereken, alt yapıların üzerindeki dolgu toprak olmamalıydı. Bir çok yerde toprak çökmelerine şahit oluyoruz. Kontrol mekanizmasının zayıf olduğu ortada. Onun haricinde sanayi bölgesinde, yeni bir çevre yolu üzerinde bulunan ve yurt dışından gelen misafirlerimizin aktif olarak kullandığı güzergah ta hurdacıların olması kötü bir izlenim bırakmakta. Sanayi bölgesinin şehir dışından kalkması gerektiğini söyleyebilirim. Şehri daha da güzelleştirecek olan projelerden olan sanayi ve hurdacı sorunlarına çözüm bulunabileceğine inanıyorum.
Sınır Ötesi Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.