Prof. Dr. Ahmet Günşen: “Tarihten ve Dünya’dan Turan’ı çıkardığınızda geriye ne kalır?”

0

Prof. Dr. Ahmet Günşen: “Tarihten ve Dünya’dan Turan’ı çıkardığınızda geriye ne kalır?”

  • Turan Devletleri, Türk Dünyası denince aklınıza neler geliyor?

Prof. Dr. Ahmet Günşen: Aklımıza önce Türk Birliği gelir. Devlet olabilmiş Türk Topluluklarının bir araya gelmesi ile oluşan organizasyon gelir. Devlet olma statüsüne erişememiş ama yaşadığı devlette Türklük dilini, örf ve adetlerini korumayı başarmış kitleler gelir. Her şeyden önce aklımıza Türk Dünyasında ki iş birliği gelir.

  • Türk ulusu olarak Turan Devletleri yâda Türk Birliği bizim için neden önemli?

Prof. Dr. Ahmet Günşen: Çok önemli, dün olduğu gibi bu gün de önemli, geleceğin dünyasında, Türk Dünyasının varlığı, birliği ile güçlü oluşu son derece öneli bir olgudur. Biz Türk Milleti olarak sıradan bir millet değiliz ki? Tarihten ve Dünyadan Türkü çıkardığınızda, Turan’ı çıkardığınızda geriye ne kalır? Türk tarihinin geçmişine gittiğimde, bizim millet olarak değişik Türk toplulukları ve boyları olarak bulunduğumuz coğrafya da, güçlü bir birlik halinde yaşadığı, diğer halklara adaletle muamele ettiği, her zaman mazlumun ve mağdurun yanında olduğu, zalimin karşısında durduğu görülmüştür.

Geçmişte olan bu durumun günümüzde de olması lazım, gelecekte de olması lazım.

Bu gün 350 milyonluk Türk Dünyasından söz ediyoruz. Türklerin yaşadıkları coğrafyayı da göz önüne aldığımızda, çok geniş topraklara yayıldıklarını görüyoruz.

Avrasya kıtasında 350 milyon civarında Türk var. Bu, dünyada ekonomik, askeri, siyasi ve kültürel bir güç demektir. Bu kitle, gerek günümüzün, gerekse geleceğin dünyasında oyun kurucu, istikbal belirleyici olağan üstü millet gücünü, birliği ifade eder.

Bu birden olmadı, yüz yıllara dayanan geçmişi var. Geçtiğimiz son yüz yılla kıyasladığımızda biz bu gün Türk Milleti ve Turan gücü olarak çok önemli noktaya geldiğimizi görüyoruz.

XX. yy. ortalarında Türkistan’da Bir Kültür Hareketi Olarak İsmail Gaspıralı ile başlayan “Ceditçilik” yenileşme hareketi; Rusya’da bulunan özerk Bağımsız Türk Devletleri ve topluluklarından 39 tanesini Türk soylular oluşturmaktadır. Bunlar bağımsızlık mücadelelerine başlayalı 100 yıl’ı aştı. Bu gün çok iyi durumdayız. Geldiğimiz noktayı küçümsemiyoruz. Ama yeterlimiyiz? Elbet te yeterli değiliz. Bunun için birlik ve beraberlikten yana olmalıyız. Türk Dünyası, Türk Toplulukları kardeşlik hukuku içerisinde her anlamda Türkçenin birleştirdiği canlar olarak siyasi, kültürel anlamdaki birlik ve beraberliği oluşturarak hedefe doğru adım adım yürümeliler. Bunun ilk ışıklarını biz Türk Devletleri topluluğu olarak gördük. Sovyetler Birliğinin dağılması ile birlikte Türkiye, Azerbaycan, Kırgızistan ve geçmiş dönem Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in kurucu liderliğinde 1991 yılından itibaren gösterdiği üstün gayret ile başlayan hareket Türk Devletleri Teşkilatı olarak değişip hem resmi anlamda hem de sivil toplum kuruluşları olarak misyonu ile çok önemli noktala geldi. Türk Devletlerinin ortak bir bayrağı, ortak asamblesi, var.

Türk halklarının gönül birlikteliğini ve kardeşliğini güçlendirmek, ortak Türk kültürünü gelecek nesillere aktarmak ve dünyaya tanıtmak için çalışmalar yapmak üzere (TÜKSOY) kuruldu.

Türk Bölgelerinde yapılacak faaliyetleri ve dış politika önceliklerini uygulayacak, koordine edecek bir organizasyon ihtiyacı doğmuş ve bu doğrultuda Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) 1992 yılında kuruldu.

2010 yılında yurtdışı vatandaşlarımız, soydaş ve akraba topluluklarımız ve Türkiye’de eğitim gören uluslararası öğrenciler ile ilgili çalışmalar yürüten bir devlet kuruluşu olan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) kuruldu.

Bütün bunlar çok önemli noktalara geldiğimizin göstergesidir.

Türk Dünyasında İsmail Gaspıralı, Türkiye’de Ziya Gökap bu akımın öncü lider isimleridir.

Türk dünyası aydınlanmasının 19. yüzyıl ortası ile 20. yüzyıl başındaki büyük önderlerinden biri olan İsmail Gaspıralı bey (1851-1914)’in bizim için iki önemli mirası vardır: Biri onun önce Bahçesaray’da başlattığı ve sonra da Kırım, İdil-Ural, Kafkasya ve Orta Asya’ya yayılan Cedit okulları, ikincisi ise yine Bahçesaray’da basılarak Avrasya’nın dört bir yanına ulaşan Tercüman gazetesidir. Tercüman gazetesinde logonun yanında “Dilde, işte, fikirde birlik” sözleriyle Türk topluluklarının birleşebileceği fikrini savunan, basın ve eğitim çalışmalarıyla iz bırakan Gaspıralı’nın düşünceleri bugün de bizlere örnek olmaya devam ediyor. Bakın “Dilde, İşte, Fikirde Birlik” bu söz bizim için çok önemlidir. Bu söz bir ve hedeftir.

İsmail Bey kendi çağında basının insanlar üzerinde önemli etkisi olacağı gerçeğini çok iyi anlamıştı. Kendisi 25 Kasım 1883 tarihli Tercüman‘ın“İfade-yi Hal” (Durum Açıklaması) adlı önsözünde bu konuda şöyle diyordu: “Matbuat halkın, milletin dilidir. Matbuat bir dil-i milliyedir ki, sesi dünyanın bir tarafından bir tarafına kadar gider; bir dildir ki, sedası bin yıl soñ işitilir.” (Basın halkın, ulusun dilidir. Basın, sesi dünyanın bir yanından öbür yanına giden bir ulusal dil; yankısı bin yıldan sonra duyulan bir dildir). Gaspıralı Beyin matbaasını gündüz Ruslar talan etmiştir o gece bin bir meşakkatle gazetesini yine basarak Turan fikrini yaymaya devam etmiştir.

İsmail Gaspıralı Bey Tercüman gazetesinde ki bir yazısında diyor ki “Türk Dünyasında öyle bir vücuda getireceğim ki, bu dille Boğaziçi’nin kayıkçıları ile Türkistan’ın devecileri rahatlıkla konuşup anlaşabilecekler.” Hedef bu. Dil birliği, beraberinde iş birliğini getirecek. Bu iş birliğini eğitim ve kültürel birlik kimlik anlamında kardeşlik hukukunu doğuracaktır. Devamını birçok alanda düşünebilirsiniz.

Ziya Gökalp’e göre Turan, Türk Milliyetçiliği veya Türkçülük “Türk milletini yükseltmek” olarak tanımlanır. Ziya Gökalp, Türk Milliyetçiliğinin, milli kültürü arama ihtiyacından doğduğu düşüncesi ile hareket etmiştir. Gökalp’ta Turan, Türk Milliyetçiliği veya Türkçülük millet gerçeğine ve bu gerçeğin dayandığı kültürel zemini ortaya çıkarmaya, kültürel anlamda Türk milletini yükseltmeye dayanmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Ziya Gökalp’ten “Fikirlerimin babası” olarak bahseder. Dolayısıyla Ziya Gökalp, Atatürk’ün zihin dünyasının oluşmasında oldukça etkili olmuş bir fikir adamıdır. Ziya Gökalp, bir Türk Ocaklı olarak, gerek Meşrutiyet sonrasındaki süreçte, gerekse Milli Mücadele sürecinde kalemi ve kelamı ile Türkçülüğün en büyük savunucularından birisi olmuştur. Gökalp, Türkçülüğün Esasları isimli eseri kaleme alarak Türkçülüğün manifestolarından (Toplumsal bir hareketin duyurulması ve savların belirtilmesi üzerine kurulan, bir akımın, bir hareketin oluşunu bildiren eserlerden) birini ortaya çıkartmıştır ve Türkçülüğü Türk milletini yükseltmek ülküsü olarak ifade etmiştir. Dolayısıyla Türkçülük, ırka dayalı bir ideoloji değildir. Türk milletinin faydasına yapılacak her türlü tutum ve davranıştır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de ifadesi ile ‘Türk milletini muasır medeniyetler seviyesine çıkartmaktır.’ Bu kapsayıcı düşünce ırki milliyetçiliği değil, soy milliyetçiliğini esas alır. Dolayısıyla merhum Gökalp, ortaya koyduğu eserler ile bilimsel ve sosyal manada Türkçülük fikrini ete kemiğe büründüren kişilerden birisidir.

Nasıl ki bu gün Karabağ sorununu biz Türkiye Cumhuriyeti Devletinde yaşayan Türk Milleti olarak kendi sorunumuz olarak kabul ettik, “İki devlet bir Millet” parolası ile hareket ettik düşmanımız her ne kadar Ermenistan görünse dahi arkasında; Rusya, Avrupa ve İran gibi ülkeler vardı. Hepsini dize getirdik.

6 Şubat tarihinde Türkiye asrın felaketi 11 ilde birden depremi yaşadı. Bu yaşanırken birçok ülke biz geliyoruz diye haber gönderdi. Ama başta Azerbaycan olmak üzere Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkiye’nin üye, Macaristan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkmenistan Türk Devleti olarak deprem bölgesinde idi bunun dışında ki Türk Ulusları bir birleri ile yarıştı “Biz oradayız hep beraber müdahale edelim dediler. Özerk ve bağımsız Türk Cumhuriyetleri Türkiye’ye koştular. Bu bizim birçok Türk devlet ve uluslarının “Bir Devlet” olabildiğinin göstergesidir.

Ziya Gökalp’ın bir şiiri var okumadan edemeyeceğim.

LİSAN

Güzel dil Türkçe bize,
Başka dil gece bize.
İstanbul konuşması
En sâf, en ince bize.

Lisanda sayılır öz
Herkesin bildiği söz;
Ma’nâsı anlaşılan
Lûgate atmadan göz.

Uydurma söz yapmayız,
Yapma yola sapmayız,
Türkçeleşmiş, Türkçedir;
Eski köke tapmayız.

Açık sözle kalmalı,
Fikre ışık salmalı;
Müterâdif sözlerden
Türkçesini almalı.

Yeni sözler gerekse,
Bunda da uy herkese,
Halkın söz yaratmada
Yollarını benimse.

Yap yaşayan Türkçeden,
Kimseyi incitmeden.
İstanbul’un Türkçesi
Zevkini olsun yeden.

Arapçaya meyletme,
İran’a da hiç gitme;
Tecvîdi halktan öğren,
Fasîhlerden işitme.

Gayrılı sözler emmeyiz,
Çocuk değil, memeyiz!
Birkaç dil yok Tûran’da,
Tek dilli bir kümeyiz.

Tûran’ın bir ili var
Ve yalnız bir dili var.
Başka dil var diyenin,
Başka bir emeli var.

Türklüğün vicdânı bir,
Dîni bir, vatanı bir;
Fakat hepsi ayrılır
Olmazsa lisânı bir.

(Ziya Gökalp)

 

Örneğin Kırım Tatar Türkleri Rusların işgali altında, kendi vatanlarına esir yaşıyorlar.

Çin’in Doğu Türkistan’ın Başkenti Urumçi’de Uygur Türkeri’nin protesto gösterisini fırsat sayarak, bilinçli ve planlı bir katliam yaptı. Yüzlerce Uygur vahşice katledildi.

Kaç kişinin öldürüldüğü muhtemelen hiçbir zaman öğrenilemeyecek. Çin resmi makamlarının açıklamalarını gerçeği yansıtmadığını herkes biliyor. Katliamın yapıldığı Urumçi başta olmak üzere, Uygurların yaşadığı bölgeler Dünya’ya sımsıkı kapatılmış durumda. Dışarıya bilgi sızmasını engellemek amacıyla alınan tedbirler, bu olaylardan sonra pekiştirildi. Haberleşme araçları tümüyle susturuldu, yabancılar bölgeden çıkarıldı. Dışarıyla bağlantı kuracağından kuşkulanılan Uygurlar tutuklandı.

Çin, Devlet politikasının ayrılmaz parçası haline getirdiği psikolojik harekât ve dezenformasyon yöntemlerini kullanarak olaylarının sorumluluğunu Uygurlara yıkmaya, Dünya kamuoyunu yanıltmaya çalışıyor. Ancak propaganda imkânları ne kadar güçlü olursa olsun, gerçekler gizlenemiyor. Yüzlerce Uygur Türkü’nün can verdiği bu olaylar, Doğu Türkistan’ın açık bir hapishane haline getirildiğini, Uygurlara esir muamelesi yapıldığını, bir milletin acımasızca yok edilmeye çalışıldığını bir kere daha ortaya koydu.

Bunun gibi örnekler çoğaltılabilir.

Bu Türk kardeşlerimizin yüzü elbet bir gün gülecektir ama bu gülüş bizim güç birliğimiz sayesinde olacaktır. Onun için Türk Dünyasının aydınlarının, şöyle ya da böyle, resmi veya sivil toplum kuruluşu anlamında bir araya gelmeleri çok önemli. Ziya Gökalp ne diyor? “Vatan; Ne Türkiye’dir Türklere, Ne Türkistan, Vatan; Büyük ve müebbet bir ülkedir; Turan.” Bütün Türklerin tek bir bayrak altında toplanmaları coğrafi olarak şimdilik ütopik düşünce. Bizim bir an önce çözüm üretmemiz gerekiyor, sonuç almamız gerekiyor.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyet Birliğinin dağılması ile bağımsızlığını kazanan Türk Devletlerinin yanı sıra Dünyada ki Özerk Türk Devletlerini, Türk Ellerini ve Türk Toplulukları ile Turan fikri doğrultusunda ilişki kurmalıyız. Unutmayalım biz Atlas Okyanusuna kadar geniş bir coğrafyaya yayılmış Türk Milletiyiz.

  • Turan denince hangi devlet ve ulusları düşünmeliyiz?

Prof. Dr. Ahmet Günşen: Bunları sıralayacak olursak;

TÜRK DEVLETLERİ

  1. Türkiye
  2. Azerbaycan
  3. Kazakistan
  4. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
  5. Kırgızistan
  6. Özbekistan
  7. Türkmenistan

ÖZERK TÜRK DEVLETLERİ

  1. Acaristan (Acara Özerk Cumhuriyeti)
  2. Adıge (Adıgey Cumhuriyeti)
  3. Altay (Dağlık Altay Özerk Cumhuriyeti)
  4. Başkurdistan (Başkurdistan Cumhuriyeti)
  5. Çuvaşistan (Çuvaşistan Cumhuriyeti)
  6. Dağıstan (Dağıstan Cumhuriyeti)
  7. Doğu Türkistan veya Uyguristan (Doğu Türkistan Cumhuriyeti)
  8. Gagavuzya (Gagavuz Yeri Özerk Bölgesi)
  9. Hakasya (Hakasya Cumhuriyeti )
  10. Kabardin Balkar (Kabardino-Balkarya Cumhuriyeti)
  11. Kalmukistan (Kalmukya Cumhuriyeti)
  12. Karaçay (Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti)
  13. Karakalpak (Karakalpakistan Cumhuriyeti)
  14. Kuzey Osetya (Kuzey Osetya Cumhuriyeti)
  15. Kırım Tatar (Kırım Özerk Cumhuriyeti)
  16. Nahçıvan (Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti)
  17. Nogay (Nogay Boyu)
  18. Tataristan (Tataristan Cumhuriyeti)
  19. Taymir (Taymır Özerk Okrugu)
  20. Türk ve Kayık Adaları (Atlas Okyanusu’nda “Türk” adı taşıyan bir ülkenin var olduğunu biliyor muydunuz? Karayipler yakınlarında yer alan ve adı Turks ve Caicos Adaları (Türk ve Kayık Adaları) olan bu ülke günümüzde İngiltere sömürgesi konumundadır. 38 adadan oluşan ülkenin başkenti ise Grand Turk (Büyük Türk)’dür.)
  21. Tuva (Tuva Cumhuriyeti)
  22. Yakutistan (Yakutistan ya da Saha Cumhuriyeti)

TÜRK ELLERİ

  1. Afganistan Türkleri
  2. Ahıska Türkleri
  3. Almanya Türkleri
  4. Altay Türkleri
  5. Batı Trakya Türkleri
  6. Belarus Tatar Türkleri
  7. Borçalı Türkleri
  8. Bosna Türkleri
  9. Bulgaristan Türkleri
  10. Girit Ege Türkleri
  11. Göyçe-Zengezur Türkleri
  12. Güney Azerbaycan Türkleri
  13. Güney Türkistan Türkleri
  14. Güney Türkmenistan Türkleri
  15. Halaç Türkleri
  16. Hazar Türkleri
  17. Horasan Türkleri
  18. Hırvat Türkleri
  19. Irak Türkmen Türkleri
  20. İdil – Ural Türkleri
  21. Kansu Türkleri
  22. Karaçay Türkleri
  23. Karaim Türkleri
  24. Karakalpakistan Türkleri
  25. Karakurum Türkleri
  26. Kazan Türkleri
  27. Kaşgay Türkleri
  28. Kosova Türkleri
  29. Kumuk Türkleri
  30. Moğolistan Türkleri
  31. Polonya Türkleri
  32. Pomak Türkleri
  33. Romanya Türkleri
  34. Sancak Türkleri
  35. Suriye Türkleri
  36. Talas Türkleri
  37. Türkmeneli Türkleri
  38. Üsküp Türkleri
  39. Yakut Saha Türkleri

TÜRKİ TOPLULUKLAR

  1. Arnavutluk
  2. Çeçenistan
  3. Çerkesler
  4. İnguşetya
  5. Tacikistan Türkleri

Bunların büyük kısmının Rus hegemonyası altında yaşıyor olması, kafalarını kaldıramamaları, hatta Turan Ülküsüne, Türk Devletleri Teşkilatına dâhil olamamaları, korkuyla bakmaları Rus baskısına karşı güçsüzlükleridir. Bu gün Doğu Türkistan’da Divan-ı Lügati’t Türk’ün yazarı Kaşgarlı Mahmud’un torunları Çin komünist rejiminin esareti altında batısı da. Matbaayı bulmuş, kütüphaneyi kurmuş, tarımı Turfan havzasında tarımı geliştirmiş, ilk turfanda sebzeyi meyveyi yetiştirmiş olan Doğu Türkistan bu gün Çinlilerin zulmü, sömürüsü altında ve biz buna sessiz kalıyoruz. Bunun için bizim birlik beraberliğimiz çok anlamlı hale geliyor.

Büyük Türkçü ve Turancı Ömer Seyfettin’i de unutmamak lazım. Millî edebiyatın öncü isimlerinden olan Ömer Seyfettin, Türkçü-Turancı fikir doğrultusunda milliyetçi hareketi yorumlamıştır. Hemen bütün eserlerinde millî kimlik inşası ve milliyetçilik fikirlerini ön plana çıkaran yazar, dönemin aydınları ile paralel olarak Türk kimliğini keşfetmiş ve Türklük hissinin duyurulmasına yönelmiştir. Bunları anarken bu gün Turancılık akımına öncülük eden büyük Türkiye Cumhuriyetinin bir mirastan istifade ettiğini de unutmayalım, bizlerin yapacağı çalışmaları geleceğe miras bırakacağımızı dikkate alarak çalışmalar yapalım.

Turan Ülküsüne giden Türk Devlet ve topluluklarının sadece kültürel, eğitim, sağlık ve diğer noktalarda değil, aynı zamanda siyasi, ekonomik ve askeri beraberliğin sağlanmasında bize ilk ışığı veren Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü de anmak ve unutmamak lazım. Çağdaş Türkiye’nin kurucusu ilk Bozkurt’umuz daha o zaman ne diyor?

“Bugün, Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır; fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez; tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir; bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman, Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idaresinde, dili bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak, yalnız o günü susup beklemek değildir; hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır; manevî köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların, yani dış Türklerin bize yaklaşmasını bekleyemeyiz, bizim onlara yaklaşmamız gerekli.”

İşte lider bu. Lider dağın tepesinde ki karı değil arkasında ki güneşi görendir. Milletler buna manevi köprülerini sağlam tutarak hazırlanmalıdır. Dil ve inanç bir köprüdür. Bu köprüleri iyi kullanmamız lazım.

Dün sokakta ki insan Rusya Devletinin sınırlar içinde milyonlarca Türkün yaşadığından habersiz ve kayıtsızdı. Bu gün yapılan çalışmalar sonucunda haberdar oldu. Bu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve sivil toplum kuruluşlarının çabaları ile mümkün olmuştur. Bu gün sokakta ki kime sorsak İran’ı biliyor musunuz diye, çoğu kişi sadece şeriatla yönetilen bağımsız bir devlet olduğunu söyleyecektir. Tamam, komşumuzdu, hem de din kardeşimizdir eyvallah, sözümüz yok ama bu devletin Karabağ meselesinde en az Fransa kadar Ermenistan’ın yanında tavır aldığını unutmamak zorundayız.

Çünkü Azerbaycan Türklüğünün bağımsız ve güçlü olması İran’ın işine gelmiyor. Azerbaycan Türklerini biz sadece geniş halk kitleleri Azerbaycan’da yaşayan topluluk olarak biliriz.

Oysa İran, bölgedeki hâkimiyetini kaybetmemek için Rusya ile yaptığı savaşlarda yenilince, önce Gülistan Antlaşması (1813), ardından da Türkmençay Antlaşmasını (1828) imzalamıştır. İran, Türkmençay Antlaşmasıyla Revan ve Nahçıvan’ın da Rusya’nın hâkimiyetine girmesini kabul etmiş ve bu fiili durum Osmanlı Devleti’ne de Edirne Antlaşmasıyla (1829) onaylatılmıştır. Türkmençay Antlaşması sonuçları itibariyle bugün de güncelliğini korumaktadır. Yapılan bu antlaşmayla, Azerbaycan Türkleri ikiye bölünmüş olup, bu problem halen devam etmektedir. Bir diğer önemli sorun da, Rusya’nın, antlaşmaya koydurduğu 15. maddeye dayanarak, Revan başta olmak üzere bölgeye, İran’da, Osmanlı Devleti’nde ve kendi topraklarında yaşayan Ermenileri göç ettirmesidir. Antlaşma öncesinde bölgede çoğunlukta bulunan Türkler planlı olarak yapılan bu göçler neticesinde nüfus olarak azınlığa düşmüş ve böylece Ermenistan Devleti’nin temelleri atılmıştır.

Asıl Azerbaycan, başkenti Tebriz olan bu gün İran sınırları içerisinde kalan Güney Azerbaycan’dır. Hatta Güney Azerbaycan’ın da Güneyinde kalan diğer Oğuz boyu Türkleri, başka Türk topluluklarını da dikkate alırsak, Kaşgay Türkleri, Sungur Türkleri, Horasan Türkmenleri de dâhil edersen bu gün İran’ın nüfusunun yarıdan fazlası Türk kökenli insanlardan oluşuyor. Dolayısı ile İran Azerbaycan Türklüğünün güçlü olmasını istemiyor, kıvılcımın ona da sıçramasından endişe ediyor.

Ben 1990 yıllarda Türk Dünyasından ülkemize gelen öğrencilere Türkiye lehçesi ile Türkçe öğretenlerden birisiyim. Bakın o gün yapılanlar bu gün meyvelerini veriyor. 1990 lı yıllarda Türkçe Konuşan Ülkeler Konseyi adı altında başlayan hareket bu gün Türk Devletleri Teşkilatına dönüştü. O gün kurucu devletlerarasında Özbekistan yoktu, Türkmenistan yoktu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yoktu, Macaristan yoktu. Bu gün Turan Devletleri Teşkilatına hepsi dâhil oldu.

  • Hocam, Türk Devletlerinin veya boylarının tamamı Müslümanlardan oluşmuyor ki? İslamiyet öncesinde Türklerde görülen inanç sistemleri ve dinler; Gök Tanrı İnancı (Tengricilik), Totemizm, Şamanizm, Natürizm (Doğalar Kültü – Tabiat Varlıklarına İnanma) ve Animizm (Atalar Kültü), Budizm, Manihaizm, Hıristiyanlık, Musevilik ve İslamiyet’ti. Günümüzde ise Gagauzlar, Çuvaşlar, Yakutlar, Karamanlılar ve Hakaslar Hristiyan Türk boyları olarak varlıklarını, gelenek ve dillerini günümüze taşıyabilmişlerdir. “Rehber Kuran, Hedef Turan” sözü ne kadar geçerli?

Prof. Dr. Ahmet Günşen: “Rehber Kuran, Hedef Turan” sözü klişe, propaganda sözüdür. Türk İslam ülküsünün kalıbıdır. Tarih boyunca Türk Milleti her zaman dindar bir millettir. Tarihi bilgiler incelendiğinde Türkler olarak geçmişte tek tanrılı olan Gök Tanrı dinine mensubuz. Gök Tanrı dininde ki inançlar ile İslamiyet te ki inançlar bir birisi ile örtüştüğü için çok çabuk adapte olup bin yılı aşkın süredir İslamiyet’in sancaktarlığını yapıyor olmamız bundandır. Türkler çok geniş bir coğrafyaya yayılı oldukları için ve uzun yıllardır Rus ve Çin devletlerinin hegemonyasında kaldıkları için bir kısmının değişik dinlere mensup olmaları kaçınılmazdı. Kaynaklar, Türklerin Karahanlılar döneminde 200 bin otağ halinde İslamiyet’i birden kabul ettiğini yazar. Yani 200 bin haneyi 5 ile çarpsak, bir milyon kişinin veya birkaç milyon Türkün herhangi bir zorlama olmadan İslamiyet’e birden geçtiği anlaşılıyor. Abbasiler döneminde başlayıp günümüze kadar gelen süreçtir. Sayıları daha küçük olan Türk topluluklarında, Sibirya Türkleri, Çuvaşlar, Yakutlar, Tuva, Altay, Balkanlarda ki Gagavuz Türkleri gibi gayrimüslim, Ortodoks Hristiyan olan Türklerdir. Ama unutmayalım, bunlar Müslüman değil diye elimizin tersi ile itemeyiz. Bunlarda Türkçe konuşan bizim kardeşlerimiz. O dine inanıyorlar ve kardeşlik bağı ile bize bağlılar. Din kalpte. Irk kandadır.

Bu gün Türkiye’nin Karadeniz, Akdeniz ve Ege’de ilan ettiği deniz yetki alanlarını (karasuları, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge) kapsayan Mavi Vatan meselesi var. Bu gün Amerika’nın bir eyaleti gibi hareket eden Yunanistan’ı destekleyen Avrupa Birliği ülkelerinden Amerika’sına kadar Doğu Akdeniz de ki doğalgaz başta olmak üzere yer altı zenginliklerini paylaşmak istiyorlar. Mısır’ın, Birleşik Arap Emirlikleri’nin, Sudi Arabistan’ın da Yunanistan’ın yanında yer almasını Türk Vatandaşlarım iyi değerlendirmesi lazım. Bunu kabul etmek mümkün değil. Filistin kan ağlıyor. Türkiye Filistin’e sahip çıkarken Arap Ülkelerinin sessiz kalmaları bizi üzüyor ve düşündürüyor. Dolayısı ile din konusunda bağnaz bir tutum içine girmek hiç te doğru değil.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir