Uğur Kayar: “Edirne, Tarihinde devletine karşı asla başkaldırmamış, asla devletine karşı en ufak bir isyanı olmamış topluluğun olduğu yer.’’
Uğur Kayar: “Edirne, Tarihinde devletine karşı asla başkaldırmamış, asla devletine karşı en ufak bir isyanı olmamış topluluğun olduğu yer.’’
- Öncelikle bize biraz kendinizden bahsedermisiniz?
Uğur Kayar: Uzun süredir babam Dilaver Bey ile birlikte kısa sürede hazırlanan hemen tüketmek veya paket yapılmak üzere satışa sunulan yiyecek sektörünün içindeyiz. Daha evvel Edirne’nin en kalabalık yerleşim yerinde iş yerimiz vardı pandemi sürecinde yaşanan sıkıntılar dolayısı ile bizim kriterlerimize göre çok zarar ettik kapatmak zorunda kaldık. Şimdi Edirne’nin güzide ve tarihi semtlerinden olan Karaağaç’ta küçük şirin bir restoran açarak aynı işi yapıyoruz. Mücadele edenler her zaman kazanamazlar, ancak kazananlar hep mücadele edenlerdir. Allah bin bereket versin Karaağaç bize uğurlu geldi. Karaağaç nostaljik bir semt. Tren İstasyonu yanındaki Lozan Anıtı ve Müzesi tarih dolu Edirne sokaklarına ayrı bir değer katıyor. Edirne’de her yerde bir köprü, cami, hamam gibi tarihi eserler çıkıyor karşınıza. Tren İstasyonu ise şimdi nostaljik görüntüsü ile görsel ve tarihsel bir ziyafet sunuyor ziyaretçilerine. Trakya Üniversitesi Rektörlük binası olarak kullanılan tren garı II. Abdulhamit devrinde yaptırılmış. Bu tarihi bina ve buharlı tren şimdilerde Edirne’yi gezmeye gelen ziyaretçilerin fotoğraflarında yer almaya devam ediyor. Bir de Belediye hizmetleri yeterli olsa Edirne’nin tadına doyum olmaz.
- Nasıl bir Edirne Hayal Ediyorsunuz?
Uğur Kayar: Stefan Zweig Dünya’nın Harikaları kitabında İstanbul’un fethini anlatırken, Edirne’den bahseder. İstanbul’u fethedecek topların şehrimizde döküldüğünü anlatırken, Edirne hakkında şunları söylemiştir:
“Edirne, Tarihinde devletine karşı asla başkaldırmamış, asla devletine karşı en ufak bir isyanı olmamış topluluğun olduğu yer.’’ der.
Edirne insanı hala Stefan Zweig’in anlattığı gibidir. Vatanını, milletini, insanını çok sever. Bu yüzden bu şehir var olandan çok daha iyi çalışmalar yapan, çok daha iyi hizmetleri veren yöneticileri hak ediyor.
Bu memleketin kurucu unsurlarını tek tek inceleyin. Hemen hepsinin yolu ya Balkanlarda başlar, ya da Balkanlar ile muhakkak kesişmiştir. Bahsettiğimiz bölgenin de merkezi Edirne’dir. Yolu bu bölgeye düşenler arasında Kazım Karabekir Paşa, Enver Paşa, Talat Paşa, İsmet Paşa, Rauf Bey v.s. ve tabi ki Mustafa Kemal Paşa’mız… Hepsinin geçtiği yol burasıdır. Beslendikleri, kana kana içtikleri su bu topraklarda akmıştır ve cumhuriyet fikri de bu topraklarda filizlenmiştir. O yüzden Edirne’yi çok önemsiyor ve seviyorum.
Bazı yerler vardır ki Yüce Yaradan o yerlere, orada doğan ve yaşayanlara özel bir görev bahşetmiştir. Gerek bulunduğu coğrafya, gerek sosyal-kültürel özellikleri, gerekse de tarihi mirası itibariyle Edirne bu şehirlerin başında gelmektedir. Edirne sadece Türkiye’nin değil, Balkanların da merkezlerinden birisidir. Bu şehir tarihin her döneminde bir cazibe merkezi olmuştur. Edirne’ye eskiden Bursa gibi yeşil denirdi. Burası Yeşil Edirne idi. Nasıl ki Bursa’da yeşillik kalmadı ise, Edirne’de de yok oluyor! Biz bu şehri beton yığını haline getirdik, müteahhitlerin kadrine uğrattık. Çocuklarımızın top oynayacağı, istediği gibi yerlerde yuvarlanabileceği tek bir boş arazi yok. Böyle şehir olur mu? Yeni yerleşim merkezlerimizde çıkmaz sokak var. Bu akla zarar bir şeydir! Avrupa’nın birçok şehrinde, en küçük kasabalarında bile yeşil alanlar, parklar, insanların nefes alabileceği alanlar olduğunu gördüm. Maalesef Edirne, eskilerin deyimi ile Yeşil Edirne, uzun yıllar yapılan düzensiz imar çalışmaları sonunda yeşilden mahrum edildi! Tabiatın maruz bırakıldığı durum, biraz da insanın doğası ile ilgili. İnsanın içinde yeşil sevgisi yoksa hele bir de içinde yeşil sevgisi olmayanlar bu şehri yönetiyorsa, o zaman vay halimize dersiniz. Dedim ya bu duygunun kendi doğamızda olması lazım. İnsanın içinde, doğasında olacak dediğim duygunun tam olarak tarifi bu. Şehrin belediye başkanının ‘yaptım, oldu’ zihniyeti ile hareket etmemesi gerektiğini, yapmış olmak için yapmaması gerektiğini ifade etmek istiyorum. İkinci madde olarak da şunu ifade edeyim. Edirne’nin Belediye Başkanı, daire müdürleri ve personeli yeşili sevmek ve Edirne’yi yeşillendirmek zorundadır, bu onun görevidir.
Dünya’da birim alan düşen tarihi eser bakımından Edirne, Floransa şehrinden sonra ikinci sırada gelmektedir. Bu yüzden şehrimize ağır sanayi istemek, bu güzelliğe ihanetten başka bir şey olmaz. Edirne bir tarih, kültür ve turizm kentidir. Bununla birlikte Edirne, Balkanların cazibe merkezlerinden biri olarak bir ticaret merkezidir de. Ama şehrimiz bunun bilincinde olan insanlar tarafından yönetilmiyor. Planlama ona göre yapılmıyor. Şehrimize bir turist kafilesi geldiğinde otobüsünü bırakacak yer bulmaya çalışırken dokuz doğuruyor. En temel ihtiyaç olan tuvalet ihtiyacını bile karşılayamıyor; hele bu ihtiyacı karşılamak çarşının göbeğinde neredeyse imkansız… Edirne’nin temel geçim kaynağının merkezine Hizmet Sektörü oturtulmalıdır. Otelinden, lokantasına, kafesinden, eğlence merkezine kadar bulunması gerekir. Bunları dört dörtlük yapmak için yolları tekrar düzenlemek, yeni park yerleri yaratmak zorundayız. Edirne’nin tüm merkezi bölgesinin; Saraçlar Caddesinin, Selimiye Cami civarının, Kaleiçi’nin trafikten arındırılması gerekiyor. Böylelikle tarihi Edirne’nin gerçek siluetine sahip çıkarak, güzelliklerini daha fazla sergilemiş oluruz. Biz Edirne sevdalıları bir ufuk çizeriz, geri kalanı mimarların, teknik elemanların işidir. Bunun da şehrin kendi imkanları ile çok iyi yapılabileceğini düşünüyorum. Ulaşım dendiğinde aklımıza sadece otomobil ve otobüs geliyor. Niçin hafif raylı sistem düşünülmez? Kişisel araçları ile şehrimizi ziyarete gelen yurttaşlarımız için de Selimiye Cami ve etrafında (tabi ki en az 200 – 300 metre uzağına) oluşturulacak park alanları ile misafirlerimizin şehrimizi rahatça gezmesi sağlanabilir. Selimiye’nin etrafına bakın. Yan tarafı çöp içinde, pislik içinde. Bunu dünyanın hiçbir yerinde göremezsiniz. Dünya’nın herhangi bir ülkesinde Edirne gibi bir şehir olacak ve etrafı pislik içinde kalacak. Böyle bir örnek yoktur.
İnanç turizmi dendiği zaman akla ilk önce gelen şehirlerden birisi Edirne’dir. Yalnızca Selimiye Cami ve etrafı değil, birçok ibadet yerinde aynı sıkıntıyı yaşıyoruz. Sinagog’un etrafında doğru düzgün bir yol ve çevre düzenlemesi olmadığı gibi, park edecek alan da yok. Diğer taraftan Bulgar Kilisesi de aynı durumda. Burada ne araç park edecek yer var, ne de doğru dürüst gidilecek yol. Gereksiz bir yoğunluk içerisinde insanlar ibadet yerlerini ziyaret etmeye çalışsa da çevre düzenlemesindeki düzensizlikler yüzünden Edirne’miz hakkı olan notu alamıyor.
- Edirne’de tamı tamına Osmanlı’dan izler taşıyan şehirde, sivil mimarlık örneği 535 yapı bulunurken, ibadethane, idari binalar, askeriyeler, mezarlıklar, abideler ve kalıntılar olmak üzere toplam bin 355 adet tarihi ser bulunuyor. Bunların birçoğunu turizme kazandıramıyoruz. Bunun sebebi sizce nedir?
Uğur Kayar: Türkiye’de bunun yapılmış çok başarılı örnekleri var. Örneğin, Eskişehir Odun pazarı, Safranbolu Evleri gibi birçoğunu sayabiliriz. Yapılmak istendiğinde bu iş olur. Devletten yardım alamıyoruz gibi ucuz bahaneleri bir tarafa bırakıp, Eskişehir gibi örneğini hatırlayarak proje üretmek ve çok çalışmak gerekiyor. Edirne Belediyesi öncelikle 8-10 adet uzman tutarak saha araştırması yaptırmalı. Daha sonra da bu uzmanlar ile birlikte şehirdeki tüm yöneticiler harekete geçerek bu işi çok rahat yapar. Kurumlar birbiri ile rekabet edercesine, bir kurumun ak dediğine öteki kara derse bırakın tarihi eser tamir etmeyi, bir çivi çakamazsınız! Edirne’de valilik, belediye, anıtlar kurulu gibi bu işle ilgilenen her kuruluş tarihi eserleri, konakları satın almak isteyen insanlara önayak olmalıdır, yardımcı olmalıdır. Maalesef Edirne’de kurumlar yardımcı olmak yerine, zorluk çıkardıkları söyleniyor.
Eskişehir’de yapılan tüm binaların projelendirilerek, Avrupa Birliği fonları kapsamında yaptırıldığını biliyoruz. Bunların birçoğunu Ankara yapmamıştır. Avrupa Birliği fonları diye bir gerçek var. Belediye yalnızca destek olur, önünü açar. Geri kalan işler müteşebbislerin elindedir. Maalesef bizler destek olmuyor, sıkıntı çıkartıyoruz. Ainesi iştir kişinin, lafına bakılmaz der atalarımız, insanlarımız değerlendirmelerini buna göre yapıp, çalışmayan yöneticilere daha fazla pirim vermemelidir.
Bu işler çözülmeyecek problemler değil. Ama çözmek için Edirne’ye gönül vermek, Edirne’yi sevmek gerekiyor, Edirne’ye aşkla bakmak gerekiyor. Edirne’yi sevmeyen, hayatını Edirne ile birleştirmeyen yöneticiler bu şehre faydadan çok zarar getirir. Bu tür yöneticiler Edirne’yi kalkındırayım diye yola çıkar ama bu şehrin kaynaklarını kurutur.
- Edirne üç nehrin kucakladığı bir şehir olması bakımından dünyada benzersiz. Ancak nehirlerimizden yeteri kadar faydalanamadığımızı söyleyebiliriz. Bu konuda ki fikirleriniz nelerdir?
Uğur Kayar: Nehirlerimizden yeteri kadar değil, hiç faydalanamıyoruz. Problemleri net olarak ortaya koymakta yarar var. Nehirlerimizden faydalanamadığımız gibi zararını da görüyoruz. Edirne maalesef ulusal basında sel problemleri ile gündeme geliyor. İl dışında bir sohbet ortamında Edirneli olduğumuzu öğrenen, sel problemlerimizden dem vuruyor. Selimiye Cami’nden önce Meriç ve Tunca taşkınları gündeme geliyor. Nehirlerimizi bir hayat kaynağı haline dönüştürmekten uzak durumdayız. Avrupa’da bunların yüzlerce örneği var. İçinden nehir geçen Avrupa şehirleri incelenerek, öncelikle temizliği yapılmalı, ortadaki adalar elden geçirilmeli. Açık açık soruyorum: DSİ’nin, Öğretmen evinin, Askeri gazinonun orada ne işi var? Çeşitli lokallerin, Trakya Üniversitesi Tesislerinin orada ne işi var? Bunları bir düzene sokmak, elden geçirmek gerekiyor. Tabi ki kimseyi mağdur etmemek lazım. Gezi alanlarımız, nehir alanlarımız resmen işgal ediliyor. Buralarını halkın kullanımına açmak gerekiyor. Orada yürüyüş alanları oluşturmak zorundayız, herkesin balık tutacağı, dinleneceği; çoluğu çocuğu ile sosyalleşeceği alanlar yaratmak zorundayız.
Edirne bugünkü haliyle, birçok eksiği olmasına rağmen insanların imrendiği bir şehir. Hep birlikte, Edirne’yi sevenler olarak bir araya gelerek, şehrimize hizmet etmek zorundayız. Herkes işini iyi yaparsa, Edirne’mizi çok daha iyi yerlere getiririz. Edirne Valiliğinin başlattığı “Üç Nehir, Bir Şehir” projesi var. Bunun bir an önce hayata geçmesini bekliyoruz. Bu proje hayata geçtikten sonra ne kadar işlev sağlayacağını hep birlikte göreceğiz.
- Türk Milliyetçiliği size göre nedir? Atatürk kimdir?
Uğur Kayar: Türk Milliyetçiliği, Türk milletini sevmek ve Türk milletine hizmet etmektir. Türk milletinin ebediyen yaşaması için mücadele etmektir. Büyük Atatürk’ümüz bunu çok güzel tarif etmiştir. Onun tarif şekli bizim milliyetçiliğimizin tarifidir. Biz Türk Milliyetçiliğine böyle bakıyoruz ve girdiğimiz her ortamda bağıra bağıra anlatıyoruz. Önemli olan severek Türk milletine hizmet etmektir. Milliyetçiliğimizin temelinde de Türk milletine hizmet etmek vardır. Türk Milliyetçiliğinin temelinde de ırkçılık yoktur. Ortak bir aidiyet ve kültür hissiyatı vardır. Ancak şunu da unutmamak gerekiyor ki bizim ırkımızın bize verdiği değerler vardır. Türk dili gibi, genetik kodlarımız gibi. Bunlar da Türk milliyetçiliğinin temel unsurlarındandır. Biz atalarımızdan gelen bu değerlere sonuna kadar sahip çıkmak zorundayız ama asla ırkçılık yapmamalıyız. Zaten bizim tarihimizde bunun örneği de yoktur. Bizler tüm etnik unsurlarımızla bir bütünüz. Türk Milletiyiz. Bizi bir arada tutan ortak aidiyet ve kültür hissiyatımızdır. Kavram kargaşası yaratmadan her yerde Türk milletine mensup olduğumuzu ve Türk milliyetçisi olduğumuzu ifade etmeliyiz bu birliktelikle oluşan zengin kültürümüze önem vermeliyiz.
Mustafa Kemal Atatürk!…
Her 10 Kasımda kendime;
“Bugün bizim için yas günü değildir, bugün vatanımın iç ve dış düşmanlarına inat; Atamızın fikirlerine, ilkelerine ve DEVRİMLERİNE bağlılığımızı yeniden haykırma günüdür” diye hatırlatsam da, içim sızlar.. Yüreğim daralır…
Senin aramızdan ayrılışın değildir gözlerimi dolduran, içimi sızlatan… DEVRİMLERİN ile gerçekleştirdiğin mucizelere sahip çıkamayışımız, onları devam ettiremeyişimizdir…
“Benim naciz vücudum nasıl olsa bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ebediyen yaşayacaktır. ”
Sınır Ötesi Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.